Bilginin teknoloji kullanılarak işlenmesine bilişim diyoruz. Peki, Türkiye Bilişim Derneği dediğimiz zaman ne anlamalıyız?
Biz Türkiye’de
Bilişim Derneği’nin ilk kurduğumuz dönemlerde bilişim Türkiye’de hiç yoktu.
Hatta Derneğin ikinci başkanı benim de bilgisayar hocam Türkiye’ye bilgisayarı
ilk getiren ekipte yer almıştı. Önemini benimsedikleri için “Bunu nasıl topluma
anlatabiliriz?” diye düşünerek, önceleri üniversitelerde lisans olmadığı için
bir doktora programı olarak açalım diyorlar ve doktora programı olarak
açılıyor. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi’nde Bilgisayar Bölümünü kuruyorlar
ve kurslar vermeye başlıyorlar. Çok geçmeden yaklaşık iki, üç sene içerisinde
gelecekte bu projenin, bu konunun çok önemli olduğunu belirten bir kitapçık
çıkartıp bunu bütün milletvekillerine gönderiyorlar. Bu çalışmaların akabinde
1976’dan bu yana devam eden bilişim kurultayları düzenleniyor.
Burada Türkiye
Bilişim Derneği’nin birkaç faaliyetinden bahsedersek. Öncelikle şunu belirtmek
gerekir Türkiye Bilişim Derneği’nin 14.000 civarında üyesi bulunmaktadır. İşte,
Bilişim Kurultayları 1976’dan beri yapılmaktadır ve bu konuya çok önem
vermekteyiz. Bu kurultaylarda bilişimle ilgili ne tür gelişmeler yapılabilir,
teknolojiler, çözümler, bunun yanı sıra üniversite ve akademik dünya bir araya
geliyor yurtdışındaki insanlar burada konuşmacı oluyorlar. Örneğin bu senede
Obama’nın sosyal medya danışmanı getirmiştik. Bilişim kurultayları şimdi
Ankara’ya alındı orada düzenlenen bir kurultaydı ve yaklaşık 7-8 bin kişinin
katılımıyla bu kurultayı gerçekleştirdik.
Faaliyetlerimiz
arasında, Kamu Bilgi İşlem Yöneticileri toplantılarımız var ki bu aktivitemiz
dünyada örnek bir çalışma grubudur. Bu grup içerisinde kamudaki
bilgi işlem ve ilgili daire başkanları, yöneticiler, yaklaşık 100 kişilik bir
ekip bu toplantıya katılımcı
olmaktadır. Kamuda bilgi işlem noktasında ne tür düzenlemeler, ne tür
iyileştirmeler yapılabilir? Bu konular ayrıntılarıyla konuşulmakta
tartışılmaktadır. Mesela, geçen sene “iş sürekliliği” konusunda bir çalışma
kendilerine verilmişti. Bir yıl boyunca bu çalışma üzerinde kendileri bir şeyler
üreterek, senenin sonunda yaptıkları toplantıda elde ettikleri doneleri ortaya
koydular ve gerçekten verimlilik elde ettiğimiz bir çalışma olmuştur.
Bir de
arşivleme konusu var. Yani, “Kamuda arşivlemeyi ne şekilde yapacağız, iletişim
konusunda arşivleme ne şekilde yapılabilir?”
konularında bize danıştılar.
Biz de kendilerine bu konu hakkında gerekli bilgileri aktardık ve kamuda
bildiğiniz gibi arşivleme son derece önemli bir konu. Bu konuda yine bir yıl
boyunca çalışıp, raporlar oluşturdular ve bu raporlar bünyesinde biz de onlara
öğrendiklerinin üzerine neler yapılabilir bunları aktardık. Bu şekilde bir
döngüyle bilişim konusunda kamuda gelişimi sağlamaya çalışmaktayız.
Özel sektör
bilgi işlem yöneticileri ile ilgili olarak da yine böyle bir çalışmamız var. Üç
yıldır süren Uluslararası İnternet Hukuku Sempozyumumuz var. Bu bilişim hukuku
ile ilgili sempozyum İzmir’de yapılıyor ve buraya yurt dışından yaklaşık 20 - 30
konuşmacı geliyor. Biz bu konuyla ilgili Dernek bünyesinde çalıştığımızı
hakimleri, hukuk danışmanlarımızı sempozyuma gönderiyoruz.
Sonuç olarak
Türkiye Bilişim Derneği dediğimiz zaman, Türkiye’de bilişim konusunda her
sektörde, her türlü çalışmayı yürüten kamu yararına bir sivil toplum kuruluşu
diyebiliriz.
Bilişim konusunda ülkemizde verilen eğitimi günümüz penceresinden baktığımızda
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu
değerlendirmeye şöyle bir örnekle cevap vereyim. Bakın Türkiye’de ilk 10’da olan
bir devlet üniversitesinde halen öğrencilere benim 1984’de gördüğüm programlama
dili eğitimini gösteriyorlar. Oysa dünya, mobil programlamaya geçti ve fakat
halen ilk ondaki bir üniversitemizde 1984’teki programlama dili gösteriliyor.
Bu bize göre gerçekten vahim bir durum diyebilirim ama bunun yanı sıra zaman ne
getirir bilinmez. Umarız ileriki zamanlarda bilişim konusunda eğitimde
ilerlemeler kaydederiz.
Liselerde web
tasarım bölümü açıklar ve geçenlerde bu eğitimi veren bir okula gittim. Bakın,
bir öğrenci bile doğru düzgün web sayfası yapmasını bilmiyor. Bir sene boyunca
bu öğrenciye ne öğrettiniz siz? Aslına bakacak olursanız, öğreten kişi aslında
düzgün bir şekilde web tasarımını bilmiyor çünkü bilse bir sene içerisinde
mutlaka çocuklar ortalama bir web sayfası tasarlamayı mutlaka öğrenirlerdi.
Bu durum biraz
önce bahsettiğim gibi üniversitelerdeki eğitim görevlileri için de geçerli. Yani
eğitim verdikleri konuyu iyi bir şekilde bilmiyorlar ve bu nedenden dolayı da
yıllar içerisinde “ki yıllar diyorum, bu uzun bir zaman” bu zaman içerisinde
çocuklara gerekli eğitimi ortalama olarak dahi veremiyorlar.
Bakın, geçen
sene bir üniversitede ders vermek istedim ve ben 1984’ten deri bilişimciyim.
Yani Bilişim Derneği Başkanlığını yürüttüm gibi 1986’dan beri program yazıyorum.
Mobil bilgi işlem yöneticiliği yaptın ve bu konuyla ilgili sekiz adet kitabım
var. Bu donanıma sahipken bir devlet üniversitesinde ders vermek istedim ama
veremedim çünkü doktoram yokmuş. Yani, anlayacağınız bürokrasi eğitim içerisinde
sirayet etmiş vaziyette ve durum böyle olunca da benim gibi tecrübe sahibi olan
biri ya da derneğimiz içerisinde bulunan uluslararası zeminde tüm yenilikleri
yerinde takip eden insanlar üniversitelerde kendi tecrübelerini gençlere
aktaramıyorlar.
Şimdi ben
soruyorum; üniversitedeki gencimize bu donanım ve tecrübemizi aktaramadıktan
sonra buradaki genç insanlarımız nasıl yeni bilgiye ulaşacaklar, nasıl farklı
insanlardan yeni bilgileri alıp kendilerini geliştirebilecekler?
Bizim
üniversitelerde aktarmaya çalıştığımız teknoloji zaten çok yeni çıktı. Bakın,
geçen sene bir çocuk geldi Apple Store’a bir uygulama yapmış ve ikinci olmuş.
Burada Derneğimizin çatısı altında bir sürü eğitimler verdi. İşte bu tip
kişilerin üniversitelerimizde rahatlıkla dersler girmeleri gerekirken. Eğim
yerlerimizde doktora ve benzeri şeylerle, bu tip birikim sahibi tecrübe sahibi
kişilerin teknoloji, bilişim birikimlerini bizim gençlerimize aktarımını
zorlaştırıyorlar.
Teknoloji
sürekli olarak kendini yenileyebilen ve yenilikler takip edilmediği zaman
insanların ve ülkelerin gerisinde kaldığı bir konudur. Böyle bir konuda eğitim
kurumlarının son derece şeffaf açık ve bürokratik yöntemlerden uzak kalarak
samimi bir eğitim ortamı sağlamaları şarttır.
Şimdi bu konuya
birtakım yaklaşımlar var ama çok ağırdan alınıyor. Yani baktığınız zaman, altı
yedi kişilik bir siber ordumuz var ve henüz kendi antivirüs programımız dahi
yok. Şimdi programların isimlerini vermeyeyim ama çok yaygın kullanılanlardan
bir tanesi Pentagon’un, bir tanesi Ruslar’ın yani KGB’nin, bir tanesi
İsraillilerin. Yani biz güvenlik programı olarak onların güvenlik programlarını
kullanıyoruz ve durum bu vaziyetteyken, yani kullandığınız bilgisayarların
güvenlik programları başkalarına aitken bir siber korumadan bahsedemezsiniz.
Bakın bu konuya
sadece hükümetin değil, sanayicisinin de, işadamının da eğilmesi gerekiyor. Biz
iş dünyası ile yaptığımız seminer ve toplantılarda sürekli olarak bu konuyu
gündeme getirerek, “Bakın bilgilerinizin çalınma riski oldukça yüksek, ticari
sırlarınız güvence altında değil, bu konuda daha bilinçli ve aktif politikalar
geliştirmeniz gerekiyor.” diyoruz ama yeterli bilinç ve ilgiyi gördüğümüzü
söylemem çok doğru olmaz.
Ülkemizde bir ulusal bilişim politikası oluşturulması adına girişimler var mı?
Birtakım
bilişim politikaları var fakat buna tam anlamıyla bir ulusal bilişim politikası
dememiz doğru olmaz. Aslına bakacak olursanız, acil olarak tabi ki bir ulusal
bilişim politikamızın belirlenmesi gerekiyor fakat bir ulusal bilişim
politikasının olabilmesi için elinizde nitelikli elemanların bulunması
gerekiyor. Dünya çapında bilişim uygulamaları geliştirmek istiyorsanız bu
olmazsa olmaz.
Bugün bir video
işleme programı ki bu programlar görselliğin olması açısından önemli
programlardır ve böyle bir programı 200-250 bin TL’lik bir yatırımla hayata
geçirebilirsiniz fakat biraz önce de söylediğim gibi bilişim konusunda özen
gösteren bilinçli yatırımcılar gerekmektedir.
Örneğin, Steve
Jobs Apple’da birçok programı dört kişilik ekiplerle geliştirmiştir. Bu bize
doğru kişiler seçildiğinde uluslararası düzeydeki programların çekirdek
kadrolarla çok rahatlıkla çıkarılabileceğini göstermektedir. İşte, bunun
olabilmesi için de biraz önce bahsettiğim gibi nitelikli bilişim elemanlarının
yetiştirilmesi ve bu yetiştirilme noktasında bu tip çalışmaların hükümetçe ve iş
dünyasınca desteklenmesi gerekmektedir. Yoksa başka türlü böyle bir teknolojik
dönüşümün oluşmasını beklemek sadece hayalciliktir.
Nitelikli
bilişim elemanları şuanda nerelerde çalışıyor, yani nerelerde bu insanlara iyi
ücretler ödenerek çalıştırılıyor? Diye bakıldığında, kapitalin bulunduğu
yerlerden bahsetmek gerekiyor, yani bankalarda, büyük şirketlerde bu tip
kalifiye bilişim elemanları çalışmaktadır. Bunula birlikte baktığınızda çalışan
elemanların çok büyük bir çoğunluğunun Hintli olduğunu görüyorsunuz. Neden?
Çünkü kalifiye elemanı ucuza mal etmeye çalışıyorlar fakat tabi bu sırada
üniversite mezunu kendi kalifiye elemanlarımız açıkta kalıyorlar. Bir de işin
bu boyutu var.
Mesela Yeni
Zelanda’da bir firma “dünya çapında film yazılımlarını ben üreteceğim” diyor ve
bu konuya ciddiyetle eğilerek iyi bir bütçeyle hazırlandığında bakıyorsunuz
adamlar dünyaya film yazılımı programı pazarlıyorlar ve inanın çok ciddi
rakamlardır bunlar.
Bakın, mobil
sağlık yazılımları, mobil eğitim yazılımları üretelim ve bunları tüm dünyaya
pazarlayalım. Tabi bu noktada sadece ticari bakmamak gerekiyor. Siz kendi sağlık
yazılımınızı, kendi eğitim yazılımınızı, kendi ticari yazılımınızı üretmeye
başladığını zaman artık bilişim konusunda, siber koruma konusunda yavaş yavaş
ilerlemeler kaydediyorsunuz demektir.
Baktığınızda
Türkiye yedi ülkenin internet trafiği kadar bir trafiğe sahip fakat bu kadar
yüksek bir internet kullanımının bulunduğu bir ülkede halen başka ülkelerin
yazılımlarını internete ulaşmak, bilgiyi kullanmak ve paylaşmak için aracı
yapıyorsunuz. Hâlbuki bu kadar yüksek bir internet kullanımının olduğu bir ülke
kendi yazılımını üretmelidir ve böyle bir yazılım size özgü olacağı için
kullanımı da aynı oranda kullanışlı olacak, insanlar tarafından kabul
görecektir.
Yani bakın,
hâlâ bir ulusal arama motorumuz yok, geçip Google’ı, Yandex’i kullanıyoruz ve bu
kadar yüksek bir internet kullanımının bulunduğu bir ülkede halen ulusal bir
arama motorumuz dahi yok. Özellikle bu konuda sağlam yatırımları bekliyoruz ve
biz de Dernek olarak bu tip çalışmalara destek olacağımızı ortaya koyduk ve
koymaktayız.
Bakın
ülkemizdeki büyük telekomünikasyon firmalarının halen iki, üç kişinin
geliştirebileceği kısır yazılımların peşinde koşmaktadır. Yani, senin bu kadar
büyük bir firma olarak, bu kadar ufak tefek programlarla uğraşmaya ne gerek
var? Bırak onu küçük yazılım firmaları yapsın ve onlar da bunun üzerinden
yaşayabilsinler. Sen çok daha büyük, çok daha komplike, tüm dünyaya
pazarlayabileceğin, dünyayla rekabet edebileceğin programlar üret. Bu kadar
devasa telekomünikasyon firmalarının bu kısır programlarla ulaşmalarını hiç
doğru bulmuyoruz.
Teknolojik
çözümler üretebilmek için bildiğiniz gibi çözüm yazılımlarımız var fakat bu
çözüm yazılımları yani çözüm yazılımlarından kastınız mesela bir belediyenin
bulunduğu alan içerisinde yaptığı aktivitelere katılan insanların bilgilere
ulaşıp çözümler sağlayabilmesi veyahut da belediyenin web sayfası üzerinden
vergilerin ödenmesi vesaire gibi konular. Bunun gibi telekomünikasyon
firmalarının da ürettiği çözüm yazılımları var fakat bizdeki çözüm yazılımları
ne yazık ki hep birbirinin kopyası gibi örneğin bir üniversiteye baktığınızda
diğer üniversitenin neredeyse kopyası. Bir yazılım kullanıyor bir belediyeye
baktığınız zaman diğer belediye de onun kopya yazılımlarını kullanıyor ve böyle
olduğu zaman siz kendinize özgü olmayan kopya bir yazılımla bir şeyleri
başarmaya çalışıyorsunuz.
Bakın bu
konuyla ilgili olarak Viyana Belediyesi “Viyana A.Ş” adı altında bir firma
oluşturdu ve bu firma bünyesinde oluşturduğu çözüm yazılımlarını tüm dünyaya
satıyor. Bu yazılımları ülkemizde de kullanan belediyelerimiz bulunmaktadır.
Bunun yerine mesela kendi çözüm yazılımlarımızı üretsek; bir belediye bu çözüm
yazılımları hususunda bir kaç kişilik bir bilişim ekibi oluştursa ve bu ekiple
kendi yazılımlarını üreten hem özgün bir yazılım, özgün bir yüz ortaya çıkartmış
olur hem de bu yazılımı dünyadan almak yerine dünyaya pazarlayarak Belediyesi’ne
de oldukça katkı sağlayabilir.
Burada şuna
dikkat çekmek gerekir bizim burada kopya yazılım diye bahsettiğimiz şeyler bir
kişinin ürettiği fakat diğer kişilerin farklı programlar üretmek yerine aynı
programı alarak o program üzerinden bir şeyler geliştirmeye çalışmalarıdır.
Hâlbuki özgün bir program başkasından kopya alınarak üzerinde çalışılıp
geliştirilen değil altyapısının size ait olduğu temelinin size ait olduğu ve bu
temelden yola çıkarak tamamıyla özgün bir şekilde hazırladığınız bir programdır.
Kaldı ki temelden itibaren tüm yazılım kodları size ait olmayan bir programı
uluslararası veyahut ta ulusal zeminde dahi satamazsınız, pazarlayamazsınız.
Sonuç olarak
bir ulusal bilişim politikasından dans edebilmemiz için kendi yazılımlarımızı
bilir bir ekip tarafından üretmemiz başka yazılımları kopyalamadan bu işi
yapmamız ve bu tip işlere hatırı sayılır sürekliliği olan bir bütçe ayırmanız
şarttır. Başka türlüsü yapıyoruz ediyoruz söylevleri ile halkı ve kendinizi
kandırmaktan başka bir şey değildir.
Günümüzde dünya akıllı şehirler ile tanışıyor biraz bu konu hakkında bize bilgi
verir misiniz?
Akıllı şehirler
dediğimiz şey şehirlerde bilişim teknolojilerinin bilinçli bir şekilde
uygulanmasıdır. Mesela ulaşımda bilişim teknolojilerinin ne şekilde
kullanıldığına bakalım; akıllı şehirler bu teknolojilerin bilinçli bir şekilde
aktif bir şekilde kullanıldığı şehirlerdir.
Bakın şu anda
akıllı şehirler değil akıllı köyler projesi uluslararası zeminde hayata
geçirilmeye çalışılmaktadır. Tabii akıllı şehirler denildiği zaman enerjinin
tasarruflu kullanılması noktasında birçok teknolojik insiyatif bulunmaktadır. Bu
insiyatifler ve akıllı şehirler de kullanılması özellikle İstanbul gibi şehir
nüfusunun çok olduğu yerlerde oldukça tasarruf sağlamaktadır.
Mesela bu
çalışmayla ilgili bir belediyemiz bir Android uygulaması geliştirmiş, bu
uygulama kapsamında siz cep telefonunuzla diyelim ki bir çöpün fotoğrafını
çekiyorsunuz, bu çöp o belediyenin com Center’ına gidiyor ve com Center yoluyla
belediyeye uğraşıyor, akabinde de belediye gerekli olan müdahaleyi
gerçekleştirebiliyor.
Yeni Avrupa'da
sekiz tane şehir, akıllı şehirlerin oluşturulması ve geliştirilmesi konusunda
akademisyenleri ve bir işin uzmanlarını bir araya getirerek burada pilot
çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda bu şehirlerde geliştirilen programlar
uluslararası zeminde kullanılmak üzere geliştirilmekte ve pazarlamaktadır bu da
aynı zamanda bu şehirlere artı bir katkı sağlamaktadır.
Bilişim
teknolojilerinin uygulandığı başka bir alan da sağlık sektörüdür; mesela bir
yazılıma bağlı vücudunuza koyduğunuz bir cihaz sporcularda sürekli olarak sizin
sağlık bilgilerinizi ilgili veri tabanına aktarmaktadır. Bu yolla siz
sporcumuzun anlık olarak sağlığını takip edebilmektesiniz. Aynı şekilde bu
uygulama farklı hastalıklara sahip olan insanlarda da yine bir takip sistemi
yoluyla an ve an gözlemlenebilir.
Yeni akıllı
şehirleri örnek olarak Avrupa’da bir şehirde trafik şehrin altına indirilmiş
vaziyette, buraya indiğiniz takdirde insansız araçlarla siz gidebileceğiniz
noktaya kadar götürebilmektesiniz o da kalabalık şehirlerde trafiğin azalması ve
insanların daha stressiz bir şekilde gidebilecekleri noktaya ulaşmaları
konusunda yardımcı olmaktadır.
Tabii yakın
gelecekte gündemimizde ki konu elektrik motorlu otomobillerdir. Bu konuyu da
geçenlerde arkadaşlarla birlikte konuştuk. Elektrikli otomobillerde cep
telefonunuz yoluyla her şeyi sorgulayabiliyorsunuz. Arabanız nerede, şu anda
yakıtı ne durumda, o yakıtla ne kadar gidebilirsiniz, arabanızı birisi çaldıysa
uzaktan aracınızı kilitleyebiliyorsunuz, durabiliyorsunuz, klimasını kontrol
edebiliyorsunuz vs. Bu konuda da teknoloji farklı bir noktaya gidiyor mesela
artık aracınızı bir sistem yoluyla evinizden şarj edebiliyorsunuz veya
otoparkları şarj cihazı haline dönüştürüyorlar. Şimdi bu gelişmeler de insanın
aklına şu soruyu getiriyor; benzin istasyonlarına gitmeye gerek kalmayacak mı?
Petrol firmaları bu oluşan pastayı nasıl değerlendirecek?
Onun dışında
gündemde yaratıcı şehirlerde bulunmaktadır. Barselona’da yaratıcı şehirler
üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Bu şehirler insanların özlemini çektiği
stressiz, insanoğlunun rahatça yaşayabileceği, trafiğin farklı yöntemlerle biraz
önce bahsettiğim gibi yolun altına indirilmesi gibi azaltılarak stressiz hale
getirilebilir. Enerji doğal olarak sağlandı, dolayısıyla daha ucuz ve tasarruflu
enerjinin kullanılabildiği şehirler olarak planlanmaktadır.
Akıllı
şehirlerde bilişim teknolojisinin en çok kullanılmasını istediğimiz yer
bildiğiniz gibi elektriklerdir. Ülkemizde yüzde 40 oranında elektrik kaçağı
bulunmaktadır ve akıllı şehirler de uygulanan elektriğin kullanımı konusundaki
bilişim uygulamaları elektrik sektöründe de kullanıldığında nerede, hangi
dairede kaçak var, hangi daire elektrik kullanıyor ve kullandığı elektrik
sayacına yansımıyor bunu çok net bir şekilde öğrenmek mümkündür.
Bu konuda bir
örnekten yola çıkarak size aktarayım. Mesela bir kişi Twitter kullanıyor ve
Twitter üzerinden gönderdiği mesajda “Ben buradayım bunu yapıyorum” şeklinde
takipçilerini, arkadaşlarını bilgilendiriyor. Fakat trajikomik bir şekilde
hırsız da diyor ki “Siz oradansanız ben de sizin evinizdeyim” diyor.
Bu şekilde
hırsızlık vakaları giderek çoğalmaktadır. Yani kişiler konum bilgilerini
paylaştıkları sürece onları takip ederiz, bir hırsız varsa bu onun için bir
fırsat haline gelmektedir.
Aynı şekilde
şimdilerde bir takip programı çıkmış durumda bu aynı zamanda tehlike bir virüs
programıdır. Şu anda yaygın bir virüstür. Banka gibi bu virüs yoluyla size bilgi
geliyor, bu iş için direkt olarak bankanın web sayfasını kopyalamışlar sizden o
anda kredi kartı bilgilerinizi alıp para çalmaya başlıyor. TÜBİTAK ta bu
konuları kazıttı ve gittikçe yayılan bir virüstür.
Bu noktada
halkımızın bilinçli olması gerekiyor. Özellikle kullandıkları anti virüs
programlarını çok dikkatli seçmeleri, anti virüs programlarıyla biraz önce
belirttiğimiz virüsü engellemeleri belli bir yere kadar mümkün olmaktadır. Bunun
dışında birçok bilgisayar ve internet hırsızları da virüs programlarını son
derece açık bir şekilde kullanmaktadır.
Geçenlerde olan
başka bir olayda tabi bunlar medyada çok fazla dans etmiyor. Orta ölçekli
birkaç işletmenin sistemine girerek bilgilerini çaldılar ki bu bilgiler ticari
gizliliği olan bilgilerdir, akabinde bu şirketleri arayarak belli bir ücret
karşılığında ticari sırlarını açıklayacaklarını söyleyerek bu şirketleri tehdit
yoluyla abluka altına aldılar.
Her zaman
söylediğimiz gibi siber sistemlerin güvenliği şirketler ve devletler açısından
son derece önemlidir. Bu noktadan hükümetlerin kendi ticari sırlarını içerisinde
ticaretle uğraşan insanların ticari sırlarını koruması kollaması son derece
önemlidir. Bu konuda Amerika ve Avrupa akabinde Rusya için dikkatli bir şekilde
gelişmeleri takip etmekte siber odalarına giderek güçlendirmektedir.
Bakın şu anda
Türkiye'nin bilgi güvenliği açısından dünyanın en kötü ikinci ülkesidir ve daha
önce de belirttiğim gibi internet kullanımının bu kadar yoğun olduğu bir ülkede
bilginin bu derece açık olması güvenliğinin olmaması son derece büyük bir sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anti virüs programları ile casusluk programları bildiğimiz kadarıyla birbirinden
ayrı programlardır. Bunlar ne tür işlere yaratmaktadırlar?
Casus
programları anti virüs programları gibi çalışmamaktadır onlar direkt olarak
bilgisayarınıza ulaşarak bilgilerinizi çalabilen programlardır. Uluslararası
zeminde özellikle ticari sırların çalınması noktasında ve hükümetlerin
bilgilerinin çalınması noktasında oldukça kullanılan programlardır. Bu noktadan
halktan kişilerin anti virüs programı kullanmaları da yeterli olmamaktadır
mutlaka anti casus programları kullanmaları gerekmektedir. Her ikisi bir arada
satılan komplike programlar vardır. Bizim tavsiyemiz kişilerin özel
bilgisayarlarında bu programları kullanmalarıdır.
Casus
programları içerisinde çok önemli iki sorun vardır bunlardan birincisi klavye
ara yüzünden girdiğiniz bilgiyi casusluk yazılımı yoluyla sizin bilginizin
çalınmasıdır. İkincisi de, belirli ekranların fotoğrafını çekip, gönderme
üzerinden bilgilerinizin çalınmasıdır. Mesela ne yapıyorsunuz, internette
bankacılığı kullanıyorsunuz, sayıları girmeye başladığınız zaman o dakika bütün
bilgileriniz çalınarak gönderiliyor.
Bilişimin Ulusal güvenlik açısından önemi nedir, siber ordu konusunda ülkemizi
nereye koyuyorsunuz?
Siber ordularda
her şey kayıt altındadır. Baktığınız zaman Türkiye’de 40 milyon mobil kullanıcı
var ve bildiğiniz gibi artık her şeyi insansız araçlar gökyüzünden kontrol
edilmektedir. Uydular artık dünyadaki en ufak şeyleri dahi görüntüleyebilir yani
fotoğraflarını alabildiğini düşünecek olursak artık Siber Ordu konusunda önde
olan ülkelerin diğer ülkelerden birkaç adım ilerde olduğunu söylemek gayet
mümkün.
Bakın örneğin
İsrail’in 100 bin kişilik bir Siber ordusunun olduğu söylenmektedir ve bu
oldukça büyük bir rakamdır. Mesela bu orduyla İsrail’e Siber bir saldırı
düzenliyorlar ve İsrail’in birçok konuda yaptığı çalışmayı tam 3 sene geriye
çekiyorlar. Bakın bu son derece önemli son derece hayatidir, güvenlik
sorunudur. Siber Ordu konusunda daha önce bahsettiğim gibi ülkemiz bu tür
saldırılara son derece açık bir durumdadır.
Bir örnek daha;
Libya’daki savaş uçaklarına Bir hacker girdi, bilgisini bozdu ve bilgileri
çalıştığı ülkeye gönderdi.
Siber Ordu
bildiğimiz ordu mantığıyla çalışmıyor birtakım kurumlara diyor ki sen artık şu
bilgisayar firmasında bizim ülkemiz adına çalışıyorsun diyor ve buradaki
çalışmaların da bize bilgisayar firmasındaki teknolojik bilgileri gönderiyorsun
diyor.
Bakın çarpıcı
bir örnekle geçenlerde bir arkadaş para ile ilgili bir art direktör tasarım
yapmak için bir paranın fotokopisini çekiyor. Fotokopiyi çekmesinden birkaç
dakika sonra fotokopi cihazı satan firmadan arıyorlar. Firma siz yasak bir
belgenin fotokopisini çekmişsiniz diye kişiyi ikaz ediyor. Siz tabi sonuç olarak
fotokopi cihazını bir bilgisayara bağlıyorsunuz ve bilgisayarınızda büyük
ihtimalle internete bağlı bir şekilde çalışıyor. İşte bunlar üzerinden ilgiyi
alıp iletmek gayet mümkün tek yapmaları gereken şey o görselle ilgili kendi
Siber korumalarına gerekli ikazı bırakmaktır. Siz aynı görüntüye benzer bir
görüntülü fotokopiyi gizli çektiğinizde Siber Ordu savunma sisteminde karşı
tarafa iletiliyor ve yasak bir dokümanın fotokopisini çektiğiniz şeklinde bir
ikaz alabiliyorsunuz.
Siber Ordu
konusunda seminerler ve etkinlikler de düzenlerler. Çalışmalar da yapıyoruz ama
pek karşılık olduğunu söyleyemem. Bu Siber Ordu konusunda bir devlete çeşitli
raporlar sunduk ama bununla geniş çerçevede bakıp bu konuyla derinlemesine
ilgilenmeleri gerekiyor. Bakın israilliler 20 yıldır Siber Ordu üzerinde
çalışmalar yürütmektedirler. Amerikalılar ha keza aynı şekilde çalışmaktalar
birçok kişinin bildiği gibi uluslararası zeminde çalışan hackerleri Siber
orduları için toplamaktadırlar.
Bugün için
baktığımızda ülkemizde Siber Ordu dediğimizde altı yedi kişilik bir gruptan
bahsedebiliyoruz ki bu da takdir edersiniz ki son derece yetersiz kalmaktadır.
Şimdi bu bilgi savaşlarına dönüştü.
Kamuda veyahut
ta askeriyede kullanılan bilgisayarlara cihazlara bakıldığı zaman yüzde yetmişi
yurtdışı menşeili olduğunu görüyorsunuz.
Geçen sene
yapılan Siber bir tatbikatta 80 tane kurumdan 3 civarında bir kurum geçti. Siber
tatbikat dediğimiz; yani “Ben bir kuruma atak yaptığım zaman onun işini
kesebilir miyim, durdurabilir miyim, çalışmasını imkânsız hale getirebilir
miyim, sitesini çökertti bilir miyim?” soruları karşısında doğru olanı
yapabilmektir. İkinci aşamada “Kurumun bilgilerini alabilir miyim?” şeklinde
tatbikatlar yapılmaktadır ve biraz önce de belirttiğim gibi tatbikatlarda 3
civarında kurum ülkemizde geçmiştir.
Bu bilgileri
ele geçirip ne yapabilirler konusuna gelince: Diyelim ki sağlık sektöründeki
bilgileri çaldılar orada bir arkadaşınız organ bağışlıyor diyelim. Bu bilgi
kimin eline geçebilir? Birkaç gün evvel milyonlarca insanın Sosyal Sigortalar
Dairesi bir insanın elinde. Bir yandan da bu bilgileri avukatlık ofisleri ne
satmışlar. Yani siz avukat olarak birisinin bilgisini arıyorsunuz kişi
kullandığı hack program sayesinde sizin aradığınız kişinin bilgisini çalarak
size ulaştırıyor ve bu yoldan para kazanabiliyor.
Bakın bir
sorunla parmak izi kullanılarak açılan kapılarla ortaya çıkıyor. Bu parmak izi
basılan cihazlar üzerinden parmak izleri alınarak silahların üzerine veyahut da
farklı şekillerde suçu başkalarına atabilmek için farklı mekânlara
bırakılabiliyor. Mesela bir kişi silahla bir suçu işledi ve sizin parmak izinizi
bir şekilde parmak izinizi kullandığınız bir cihaz üzerinden alabildi. O parmak
izini suç işlenen silahın üzerine koyarak suçu siz istemişsiniz gibi
gösterebiliyor.
Yukarıda
verdiğimiz örnekler çerçevesinde umarız siber olgunun, siber güvenliğin önemi
belki birazcık daha anlaşabilirmiştir. Bir an önce ulusal güvenlik konusunda
siber ordu hususunda çalışmalarımızı yoğunlukla ilerletmemiz gerekmektedir bu
konuda Biz dernek olarak gerekli her türlü desteği vermeye açığız.
Sohbetimizin sonuna yaklaşıyoruz, son zamanlarda yürüttüğünüz bir projeniz var
mı?
Şimdi biz şöyle
bir sivil hareket başlattık ve buna “Dijital İpekyolu Girişimcilik ve İnovasyon
Platformu” dedik. Bu platformla Türkiye'de interneti, bilişimi kullanıp işini
inove eden, yani iş şeklini geliştiren, dönüştüren veya girişimci olan
insanların bir arada toplayıp bunları çeşitli yerlerde tanıtmak istiyoruz.
Bu çalışmaya
örnek olarak, hayvancılık konusunda çalışan bir girişimci inekler üzerinde
ilginç ve fonksiyonel bir teknolojik çalışma yapmış. Bünyesinde bulunan
ineklerin ne kadar süt verdiği, ne kadar zamanda bu sütü aldığını gösteren bir
program hazırlamış ve bu programı diğer kendisiyle aynı işi yapan kişilere
pazarlamaya başlamış. Yani, hem yaptığı hayvancılık işinden hem de geliştirdiği
bilişim teknolojileri üzerinden gelir sağlamaktadır. Dahası, bu program koyunlar
için veya başka hayvanlar için de kullanılabiliyor.
Dijital
İpekyolu Girişimcilik ve İnovasyon Platformu ile amacımız yukarıdaki örnekteki
gibi işinde teknoloji ve inovasyonı kullanan girişimcileri ön plana
çıkartmaktır.
Platformun adındaki İpekyolu ibaresinin bir anlamı var mıdır?
Şimdi, İpek
Yolu üzerindeki ülkeler şu anda büyüme oranları pozitif değerde olan ülkelerdir.
Buralarda teknoloji düşük, verimlilik yok ve Avrupa’da da teknoloji var iş planı
var. Biz de diyoruz ki oradaki teknolojiyi ipek yolundaki ülkeler ile
tanıştıralım ve bu şekilde verimlilik oluşturarak başarı örnekleri ortaya
koyalım. Kısacası bu çalışma ile Asya'daki teknolojik verimsizliği Avrupa'daki
teknolojik verimlilik ile buluşturmaktır.
Son olarak şunu
söylemek gerekir. Türkiye Bilişim Derneği ülkemizdeki bilişim teknolojileri
konusunda her türlü gelişmeye açık, her türlü gelişmeyi destekleyen bir sivil
toplum organizasyonudur. Daha önce de belirttiğim gibi kurmuşsunuz özellikle
siber ordu konusunda gelecek tekliflere açıktır ve bu konuda da hükümetle
gerekli temaslarımız devam etmektedir.
Alparslan VARER ÜNALAN
alparslan@alparslanvarer.com
alparslan@alparslanvarer.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder