Bilmeyenler olabilir, isterseniz tanımdan başlayalım termik santralleri nasıl
tanımıyoruz?
İbrahim Çiftçi:
Bunlar kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine çeviren santraller. Peki, nasıl
çeviriyorlar. Bu yakıtlarda katı, sıvı, buhar yakıtlarda, termit yakıtlarda,
fosil yakıtlarda var olan kimyasal bir enerji var biliyorsunuz bunu yakarak ısı
enerjisine dönüştürüyor, ısı enerjisini kinetik enerjiye dönüştürüyor kinetik
enerjiden oluşan enerji de elektrik enerjisine dönüştürüyor.
Nasıl yapıyorlar bunu? Termik santraller aslında nükleer santral değil, termik
santral. Kabaca kömürden bahsedelim ya da nükleer den bahsedelim. Yakıtı
yakıyorsunuz ve yakıtı yaktığınızda var olan enerji ile kabaca su ısıtıyorsunuz,
su buhara dönüşüyor ve böylece bir türbin oluşuyor buhar türbini. Buhar türbini
ile enerji elde ediyorsunuz kabaca nükleer santrali’nde çalışma biçimi bu.
Yani bunlar buhar türbini kullanan santrallerdir, yakıtı yakarak buhar türbini
ne çevirirler. Sadece doğalgaz santralleri gaz türbini kullanır ve yaktığınızda
biz bir gaz türbini döndürürsünüz o gaz hala sıcaktır ve onunla su ısınırsın. Bu
titbünlere kombine çevirim denmesinin de sebebi o dur. Daha sonra tekrar buhar
türbinine verirsiniz ve ikili çevrim haline gelir. Termik santraller böyle.
Kömür santralleri kömür yakar, nükleer santraller nükleer yakıtlarını yakarlar
ama kabaca ikisi de su ısıtır. Isıtılan suda bir buhar türbini çalıştırır ve
elektrik üretir.
Termik santrallerin yol açtığı zararlardan biraz bahseder misiniz?
İbrahim Çiftçi:
Termik santral denince akla kömür santrali geliyor, sizin de aklınıza o geliyor
benim aklıma da o geliyor. Bu nedenle isterseniz ilk önce kömür santralleri ile
başlayalım.
Zararları çok çeşitli ama kabaca temelde zarar kömürü yaktığımız zaman ortaya
çıkan gazlardan kaynaklanıyor. Kömürü yaktığınızda yoğun ve ağırlıklı olarak
atmosfere karbondioksit salıyorsunuz işte bu durum doğanın dengesini bozarak
iklim değişikliğine sebep oluyor, küresel ısınmaya sebep oluyor. Yani iklim
değişikliğinin ana sebebi kömürlü termik santraller.
Fakat sadece iklimi değiştirmek ile kalmıyor, iklime olduğu gibi tabii ki insan
sağlığına da zararı oluyor. Sonuçta sadece karbondioksit çıkmıyor, kömürü
yaktığımızda kükürt oksit, azot oksit ve partikül madde dediğimiz maddeler
çıkıyor, ağır metaller çıkıyor ve bunlar insanların merkezi sinir sistemini
etkiliyor. Kanserden tutun göğüs hastalıklarına, erken doğuma ya da doğan
çocukların gelişememiş olmasına kadar birçok son derece kötü etkileri var.
Burada hemen ben pek bilinmeyen bir zararından bahsedeyim. Kükürt dioksit, azot
oksit benzeri şeylerin hepsinin ne derece zararlı olduğu literatürlerde de yer
alıyor ve gayet iyi biliniyor diye düşünüyorum. Fakat partikül madde dediğimiz
bir şey var. Partikül madde 10 ve partikül madde 2,5. Partikül madde 10
ülkemizde de üretimi yapılıyor partikül madde 2,5 yeni yeni erişilmeye başlandı.
Ülkemizde geç olmakla birlikte ölçümlere başladık partikül madde 2,5 CM2,5
dediğimiz şey. İki buçuk dediğimiz onun boyutu yaklaşık saç telinin iki yüzde
biri kadar oluyor ve bunlar rüzgarlarla yayılıyor. Mesela kömür yakımı bacadan
çıkıyor bu rüzgarlarla yüzlerce kilometre hareket ediyor ve ciğerlerimize
geliyor yapışıyor. Yani bu son derece zararlı partikülün ciğerlerimize ulaşması
hiç de zor değil.
Hatta, Dünya Sağlık Örgütü yakın zamanda yaptığı bir araştırmada kanserin ana
etkenlerinden biri olarak açıkladı. Bunun üzerine ciddi araştırmalar var
Türkiye’de de “Temiz Hava Hakkı” adıyla kurulmuş bir platform var. Türk Toraks
Derneği’nden Tabipler Birliği’ne kadar çevre örgütleri ile sağlık örgütlerinin
bir araya geldiği bir platform.
Bu platformunun geçtiğimiz ay yayınladığı “Kara Raporu” adında bir rapor var.
Basından da duyulduğu gibi Türkiye’nin en temiz ili Yozgat seçilmişti ve
Yozgat’a gidip ölçümler yapıldı. Raporda gösterildiği kadarıyla
CM2,5
ciddi oranda kömür santrallerinden üretiliyor. Özellikle Afşin ve bölgesi artı
Soma ve bölgesi bunlar Avrupa’nın en kirli santralleri.
Çeşitli teknolojilerle zararları ne kadar azaltılmaya çalışılsa da bu
santrallerin CM2,5 salınımını engellemeye yönelik teknoloji yok. Bu nedenle
kömür santralleri ciddi oranda CM2,5 salınımı yapıyorlar. Bu da kömür
santrallerinin çok bilinmeyen bir etkisidir ve gerçekten insan sağlığını muazzam
oranda etkileyen ve çok kolay bir şekilde yayılabilen bir faktördür.
İklimden bahsettik, insan sağlığından bahsettik, tabi bunun yanında su kullanımı
var. Bir santrali ciddi oranda soğutmak için ve santrali temizlemek için ve
buhar elde etmek için ciddi miktarda su kullanılıyor. Bu sular sonra ne oluyor?
Atık halinde toprağa, yeraltı sularına, akarsulara boşaltılıyor. Bu olduğunda da
tabii ki sadece yaşam kaynağımız olan su kirlenmiş olmuyor, sudaki yaşamda
kirlenmiş oluyor.
Bunların dışında ortaya çıkan negatif durum da asit yağmurlarıdır. Yağan
yağmurlarla toprağın kimyasal yapısı bozulur ve tarım, ağaçlar, ormanlık alanlar
ve hatta hayvancılık faaliyetlerine kadar kömürlü termik santraller zararlar
getirir. Yani kısacası kömürlü termik santraller A’dan Z’ye her şeye zararlı
olan santrallerdir.
Nükleer santrallere gelince! Şimdilerde, kömür daha kötü, nükleer daha temiz,
artık kömürü bırakalım nükleer santraller yapalım gibi bir söylem geliştiriliyor
ama bu da çok doğru değil.
Bu noktada aslına bakarsanız nükleer santrallerin riski çok yüksek, bilindiği
gibi nükleer santraller aslında patlamaz, sızıntı olur. Sızıntı olduğu takdirde
ise artık zararları bir alanla da sınırlı kalmaz. Radyoaktif bulutlarla binlerce
kilometre kat edebilir. Çernobil nükleer santrali olayını ve akabinde olanları
hatırlarsınız. Bilindiği üzere Karadeniz Bölgesi’nde kanser rahatsızlığından
oldukça artışlar görüldü ve halen görülmekte. Yani Nükleer santraller bir kaza
anında kömürlü santralleri oranla çok çok daha ciddi, geri dönülemez çevresel,
yaşamsal hasarlar verir.
İbrahim Çiftçi:
Nükleer santral ve kömür santrallerine karşı olan insanlar ne yazık ki günümüzde
ilerleme karşıtı olarak görülüyorlar ama insan sağlığını, bunların çevreye
verdiği zararı ilerleme faktörüyle değerlendirmememiz gerekiyor. Bu elma ile
armutu kıyaslamak gibi bir şey.
Keza tek ilerleme yöntemi yani enerji ihtiyacını yeteri miktarda karşılama
yöntemi kömürlü ya da termik santraller değil. Buna ilerde de değineceğiz
sanıyorum.
Bilgilendirme çalışmalarına gelince, çok fazla miktarda bilgilendirme
çalışmaları yok. Bakanlık bazında bu noktada okullarda bir bilgilendirme
çalışması başlatıldı. Düşünebiliyor musunuz ilkokul çocuklarına nükleer
santraller hakkında bilgiler veriyorlar. Verilen bu eğitim de eksik ve yanlış
bulduğumuz yönler vardı bu nedenle eksik ve yanlış gördüğünüz noktaları
düzeltilmesi için gerekli girişimlerde bulunduk ve bu gelişimler müspet sonuçlar
verdi, gerekli düzeltmeler yapıldı.
Sivil toplum kuruluşların ve bunun yanısıra birtakım platform ve yapıların
yaptıkları çalışmalar var fakat bununla birlikte kömür özelinde özellikle 20
tane çalışan 80 e yakın da yapılması planlanan santral olduğu için bu ciddi bir
tehdit haline geldi. Şimdi sağlık örgütleri de bu konu hakkında çalışmaya
başladılar çünkü bunun ciddi sıkıntıları var.
Birçok çalışan gruplar fakat yakın zamanda Türk Toraks Derneği’nin önderliğinde
çıkartılan, daha öncede bahsetmiş olduğum “Kara Raporu” güzel sonuçlar veriyor.
Bu noktada Greenpeace olarak bizim de çalışmalarımız var tabii ki. 2013 yılında
bu bahsettiğimiz CM2,5 hususunda “Sessiz Katil” adında bir rapor yayınladık. Bu
raporda CM2,5 salınımının doğayı çevreyi ve insanları ne şekilde etkilediğini
modelleyen bir rapor sunduk.
Bunların dışında Dünya Sağlık Örgütünün çalışmaları var. Bu konuda savunuculuk
yapan sivil toplumun yaptığı çalışmalar var ya da sağlık örgütlerinin yaptığı
çalışmalar var.
Kömür şirketleri hala, halkı bilgilendirme toplantılarında birtakım filtrelerden
bahsederler. Tabii bu halkı bilgilendirme toplantıları yasanın yaptırımı sonucu
oluyor. Bu toplantılarda şirketler firmalar birtakım filtrelerden, son
teknolojilerden bahsediyorlar ama hâlihazırda CM2,5’i tutabilen bir filtre veya
teknoloji geliştirilmiş değil.
Greenpeace olarak bu konuda sizin yürüttüğünüz aktivitelerin olduğunu biliyoruz
bu aktiviteler hakkında biraz bilgi aktarır mısınız?
İbrahim Çiftçi:
Biz Greenpeace olarak şimdi hem kömür, hem nükleer hem de, bunlara paralel çözüm
kampanyaları yapıyoruz. Üç alanda da çalışıyoruz, yani kömürün yıkıcı etkileri
üzerine çalışıyoruz. “Kara Raporu” bunlardan biri, çalıştığımız “Sessiz Katil
Raporu” bunlardan birisi bilgilendirme toplantıları yapıyoruz ve
kampanyalarımızı bunların etkileri üzerine kuruyoruz.
Bununla birlikte biz bu santralleri de kapatalım demiyoruz açıkçası. Türkiye
artan enerji talebini nasıl karşılayacak? Bu talebi karşılamak için kömür ve
nükleer santrallerine mahkûm muyuz? Bunları yapmadan yenilenebilir enerjilerle
enerji ihtiyacını karşılayabilir mi? Bunların da modellemesini yapıyoruz.
Bununla ilgili geçen sene Temmuz ayında çıkarttığımız “Enerji Devrimi“ adlı bir
raporumuz var. Bu da çok önemli bir rapor, bu raporda bir modelleme çalışması,
iki senaryo, bir enerji üretim ve tüketim biçimi. Kömür santrallerinin devre
dışı bırakıp nükleer santralleri devreye sokarsak enerjimizin nasıl olacağını
gösteriyor. Buna referans senaryo diyoruz ve buradan da enerji devrimi
senaryosunu çıkarıyoruz.
Bu raporumuzda kömür santrallerinin kademeli bir şekilde devreden çıkartıyoruz
ve nükleer santrali devreye almıyoruz. Fakat bunun yerini neyle doldurabiliriz?
Enerji Devrimi Raporunda biraz da biz buna baktık diyebiliriz. Bu iki senaryoyu
yapılan yatırım maliyetleri, yakıta ödenen maliyet, yarattığı istihdam, su
kullanım oranı gibi çeşitli göstergelerle kıyaslıyoruz.
Enerji devrimi senaryomuz gösteriyor ki Türkiye 2023 yılında enerjisinin
%46’sını yenilenebilir enerjiden üretebilir ve bu oran 2050’lerde %90’a kadar
çıkabilir. Tabi bu yöntemin pahalı olduğu ve termik ve nükleer in yerine
geçmeyeceği üzerine yorumlar oluyor.
Bürokrasiye takılmadan enerji verimliliği politikaları ortaya konabilirsek ki
aslında bu devletin dokuzuncu ve onuncu kalkınma planlarında da vardır, enerji
verimliliği politikaları ile tasarruf sağlayabileceğimiz açıkça görülmektedir
ama ne yazık ki enerji verimliliği ile ilgili halihazırda bir çalışma yok.
Bu noktada halen arzımızı arttırıyoruz, halbuki enerji verimliliği uygulamaları
yapsak %25 tasarruf etmiş olacağız bu da nükleer santrale eş değer bir tasarruf
oranı.
Enerji verimliliği çalışmaları ile dengeli bir karışım ile yenilenebilir enerji
kullanımı yoluna gitmeye çalışıyoruz. Kıyasladığımızda yatırım maliyeti
yenilenebilir enerji senaryosunun daha yüksek olsa dahi yakıt maliyeti olmadığı
ve tamamen yerli kaynak olduğu için ve hiçbir yakıta para ödemediğimiz için çok
daha ucuza geliyor. 2050 yılına kadar 150 milyar dolar kadar bir tasarruf söz
konusu. Bununla birlikte, yenilenebilir enerji su kaynaklarını tüketmiyor,
yenilenebilir enerji daha fazla istihdam yaratıyor.
Bu durum Dünya Bankası'nın çalışmalarında da böyle gözüküyor OECD’nin
çalışmalarında da böyle gözüküyor. Yani yenilenebilir enerjiye ağırlık verirsek
enerji verimliliği senaryosuna devam edersek daha fazla istihdam da yaratıyoruz
ki bu istihdamla insanlar yeraltı madenlerinde de çalışmak durumunda kalmıyor.
Alternatif enerji konusunu biraz daha açar mısınız?
İbrahim Çiftçi:
Alternatif enerji kaynaklarına kısaca bir örnek vereyim size. Türkiye’nin kurulu
düzeyi 74 bin megavat bununla birlikte Türkiye'nin güneş enerjisi kapasitesi 300
bin megavat. Yani kömürü, hidrojeni, doğalgazı her şeyi hesaba katsak dahi bunun
üç katı 4 katı kadar güneş enerjisi potansiyelimiz var.
Avrupa’nın en büyük ikinci güneş potansiyeline sahip ülkesiyiz. Almanya
dediğimiz ülke daha geçenlerde bir saatlik enerjisinin yüzde doksanını
yenilenebilir enerjiden ürettiği açıkladı. Almanya’da yenilenebilir enerji
dendiği zaman akla gelen hidrojen değil güneş enerjisidir. Almanya gibi güneşi
bol olmayan bir ülke bile bunları yapabiliyor.
Bizim yenilenebilir enerji kapasitemiz gerçekten çok yüksek kıyı rüzgar
türbinleri dediğimiz enerji üretim yöntemlerimiz konusu var ve onlara girmedik
bile. Güneş kapasitemiz hakeza çok yüksek jeotermal konusunda da çok kötü
değiliz. Avrupa’da dördüncü ya da beşinciyiz.
Bu tabloya bakıldığı zaman yenilenebilir enerji potansiyelimiz çok yüksek.
Bunlar bizim doğal kaynaklarımız güneş, rüzgar gibi üzerine para vermediğimiz
kaynaklar. Bu kaynakların neler sağlayabileceğini anlamalı, bu yol üzerinde
gitme hususunda enerji politikaları üretebilmeliyiz.
Alternatif enerji, yenilenebilir enerji konusunda anlam karmaşasına düşen
insanlarımız için bir açıklama yapar mısınız?
İbrahim Çiftçi:
Alternatif enerji, yenilenebilir enerji, bunlar eş anlamlı kelimeler fakat artık
yenilenebilir enerjiler alternatif bir enerji olmaktan çıktı. Şöyle bir örnek
vereyim size, 2014 ve 2015 yılında küresel olarak dünyada da devreye alınan
enerji santrallerinin %50’den fazlası yenilenebilir enerji kaynağı durum böyle
olunca artık bunlar alternatif enerji değil.
Dünya artık ana akım enerji kaynağı olarak bunları kullanmaya başladı.
Önümüzdeki 10 yıl içerisinde artık yenilenebilir enerji dışında kalan yakıtlara
eski yakıt denilecek. Bunlar artık ana akım değil eski akım yakıtlar. Aslında
bize göre enerji santrallerinin çoktan vadesini doldurdu ve kapatılmalıdırlar.
Artık bunların yerini rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına
bırakacaklar. Biraz önce belirttiğim gibi 2014 - 2015 verilerine baktığımız
zaman %50 den fazlası yenilenebilir enerji, yani artık yenilenebilir enerji
alternatif enerji olmaktan çıkmış vaziyette.
İbrahim Çiftçi:
Kendimizi karşılaştırabileceğiniz ülkeler var tabii ki ama nüfus vesaire gibi
faktörlerle bu tür kıyaslamalar birebir tutmaz fakat bununla birlikte
Fukuşima’dan sonra Almanya bu işin önderliğini yapmakta diyebiliriz. Almanya’da
“Enerji Dönüşümü” adı altında bir çalışma başlattılar. Nükleer santralleri
kapatıyorlar, kömür santrallerini kapatıyorlar. Kömür konusunda şu anda Belçika
bu tür santralleri devreden çıkartacağını açıkladı ve bu açıklamayı yapan
Avrupa’daki yedinci ülke oldu.
Küçük bir ülkedir ama Danimarka rüzgar enerjisi konusunda yine geçtiğimiz hafta
ihtiyacının % 140’ını sadece rüzgardan ürettiğini açıkladı. Yani enerjisini %100
yenilenebilir enerjiden karşılama konusunda çok net tavır koymuş oldukça fazla
miktarda ülke var. Zaten bunu yapmayıp da ne yapacaklar? Dünya günden güne daha
da kirli, daha da yaşanmaz bir hal mi alsın?
Bunun yanı sıra her ülkenin yenilenebilir enerji konusunda teşvik mekanizmaları,
destekleme mekanizmaları ya da hedefleri, planları var. 130, 140 kadar ülkenin
bu gibi planlarının olduğunu biliyoruz. Kimisi hızlı ilerliyor, kimisi yavaş
ilerliyor ama ilerlemeye çalışıyorlar.
Bununla birlikte üzülerek Türkiye’nin bunun içinde olduğunu söyleyemiyoruz.
Kömür rezervlerimiz kalitesiz olmasına rağmen Türkiye’nin ciddi bir kömür
sıkıntısı var. Bilindiği gibi ülkemizde linyit kömürü var ve bilindiği gibi
linyit de kalitesiz bir kömürdür. Kaloritik değeri çok düşük olan bir kömürümüz
var ama biz yenilenebilir enerjiye süratte yönelmek varken hala bu kötü kömürü
çıkarmaya çalışıyoruz. Bu da bizim enerji konusundaki bakış açımızı gösteriyor.
Paris Antlaşması sonrası özellikle kömürün çağı sona erdi artık. Küresel
ısınmayı bir buçuk derece limitlendirme hedefi koyulunca kömür santrallerinin de
canına okundu. Sadece Paris değil Paris’e giden yolda artık birçok kamu
bankası’ndan tutun özel bankalara kadar kömür projelerine finansman vermez hale
geldiler. Bunun yanında emeklilik fonları, yatırım fonları, sigorta şirketleri
artık kömür madenlerine ya da kömürden elektrik üreten şirketlere yatırım
yapmıyorlar ama bunun karşısında yenilenebilir enerji hızla ilerliyor.
Dünya çok kısa bir süre içerisinde yenilenebilir enerji çalışmasına tam
anlamıyla gidecek. Aslında Türkiye’de bir yol ayrımında duruyor. Bu alan yeni
bir alan, bütün dünya için yeni bir alan.
Bunun yanı sıra tabi şu nokta da çok önemli. Yenilenebilir enerjinin maliyeti
son 5 yıl içerisinde yüzde elliden fazla ucuzladı. Almanya güneş santrallerini
kurduğunda ilk önce 1 megavatını 4 birimden kurarken şu anda 1 birimlere kadar
geriledi, yani 4 katı maliyet ucuzlaması oldu. Çok ciddi teknolojik gelişmeler
var ve bu maliyet ucuzlaması bu teknolojik gelişmelere paralel olarak da devam
edecek diye düşünüyoruz.
Burada bir alan kapma yarışı var Türkiye’nin de önünde bir fırsat var bu alanda
öncü mü olacak, yoksa takipçi mi olacak ona karar vermesi gerekiyor.
Alparslan VARER ÜNALAN
alparslan@alparslanvarer.com
alparslan@alparslanvarer.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder