Bizim en büyük sorunlarımızdan biri, hakkımızda toplumda yanlış bir algı var. Aslında değişen şartlara göre bizde bayağı modernize olduk. Yani eskisi gibi değil araçlarımız şu anda GPRS’den, klima, araç içi kameralara kadar modernize olmuş vaziyetteyiz. Tabii şoförlerimiz de zaman içerisinde oldukça değişti.
Şoförlerimiz değişti derken, derneğinizin çatısı altında seminer toplantı
türünde bilinçlendirici çalışmalar oluyor mu?
Atilla Ağaoğlu:
Bazen ayda bir bazen iki ayda bir şoförlerimiz topluyoruz ve aldığımız birtakım
kurallar, yolcuya karşı davranış şekilleri, yolda gitme durumu, bir mesafeden
bir mesafeye güvenli bir şekilde zamanında gitme, yani artık minibüslerimiz öyle
kafasına göre yolda seyretmiyor. Kimse kimsenin hakkını yemesin diye GPRS
sistemiyle onları takip ediyoruz. Böylelikle oluşabilecek suiistimalleri de
engellemiş oluyoruz diye düşünüyorum.
Kamera sistemi ile de hırsızlık, arabanın içerisindeki yolcuya hakaret ve
benzeri sorunları engellemeye çalışıyoruz ama aslında tabi ki tek taraflı değil
hem
yolcu hem şoförün gözlemlenmesi açısından bu sistem oldukça işimize yarıyor.
Bunların yanı sıra bu sistemin getirdiği önemli bir artı da hırsızlık
olaylarının neredeyse tamamıyla bitmesidir. Bildiğiniz gibi önceden araçlarımız
içerisine kapkaç olayları zaman zaman oluşmaktaydı fakat bu sistemle birlikte
bitmiş durumdadır.
Aslında şu noktanın da özellikle belirtilmesini özellikle belirtilmesini rica
ediyoruz. Duraklar hususunda oldukça sorunlar yaşamaktayız çünkü bilindiği üzere
minibüslerin halen otobüsler gibi bir durak sistemi bulunmamaktadır.
Bunun yanı sıra son duraklarda minibüsçünün durabileceği iyi bir ortam yok ve en
büyük sorunlardan birisi de bu. Her insanda olduğu bibi haliyle şoförlerimizin
ihtiyaçları oluyor ve bu ihtiyaçları gidebilecekleri bir tuvaletin olmaması
büyük sıkıntı oluşturuyor. Bunun için çevredeki dükkânlardan yardım alıyorlar ve
tabi o da sıkıntı verici bir manzara meydana çıkartıyor. Şu anda bulunduğumuz
ana merkezde ihtiyaç girebilecekleri yer var fakat son bekleme yerlerinde bu tip
imkanlar ne yazık ki şu an için yok. Bu konuyla ilgili olarak belediyelerle
görüşmelerimiz oldu ve halen de devam etmektedir fakat henüz müspet bir sonuca
ulaşmış değiliz.
Hepimizin bildiği gibi “minibüsçü yol vermiyor” şeklinde bir algı var fakat
minibüsçünün otobüsler gibi durakları yok ki. Yani yolcu minibüsü durdurmak için
işareti yapıyor fakat o noktada minibüsçünün yanaşabileceği bir yer yok ki
arkadakine yol versin. Tabii böyle olunca “minibüsçü yol vermiyor, minibüsçü
değil misin” şeklinde aşağılamaları şoförlerimiz maruz kalabiliyor. Ben bile
İstanbul'un sıkışık trafiğinde kimi zaman kızıyorum fakat daha sonra dikkatli
baktığımda minibüsçünün yanaşıp yer vereceği bir yerin olmadığını görüyorum.
Araç kullanıcılarımızın bu konuya dikkat ederek tepki vermelerini rica ediyoruz.
Mesela size bizim üst Kaynarca'dan örnek vereyim. Üst Kaynarca'da komple sağ
taraf park etmiş araçlarla doludur ve bir de buna ek olarak bir de kamyonlar
park ediyorlar ki oradaki trafiği oldukça kitliyorlar. Bu konuyu kaç belediye
başkanımızla görüştük fakat sonuç olarak tamamını verdiği cevap aynıydı “park
alanı yok, bize bir park alanı bulun onu size tahsis edelim”.
Minibüs şoförleri sabahtan akşama kadar direksiyon satıyorlar, buna paralel
olarak aldıkları ücretler sizce tahmin edici mi?
Atilla Ağaoğlu:
Tabi kimse karın tokluğuna böyle bir iş yapmaz. Minibüs şoförlerinin eve ekmek
götürecek kadar gelir sağlıyorlar ayrıca sigortaları da ödeniyor. Şunu da
özellikle belirtmek gerekiyor ki yapılan işin zorluğuna oranla aldıkları
ücretler tatminkâr ve normaldir diye düşünüyoruz.
Bakın kim ne derse desin minibüsçülere şehrin üvey evladı gözüyle bakılmaktadır.
Eskiden gerçekten minibüsçünün sahibi yoktu, şu son birkaç senedir Dernekle
birlikte minibüsçülerin de sahiplenmeye başladık.
Mesela yolcu ve minibüsçüyle yapılan bir tartışmada “kesinlikle minibüsçü
haksızdır, ne olursa olsun minibüsçü haksızdır” diye bir yaklaşım olmuyordu. Bu
konuyla ilgili kaç tane olay kaydı çıkarttık şaşırışınız. Minibüslerdeki kamera
kayıtları yoluyla minibüsçülerin haklı olduğun ispatını defalarca ortaya
koymuşuzdur. Kaç kişi minibüsçülere hakaretten mahkemeye dava edildi
şaşırırsınız ve inanın bu kamera kayıtlarıyla bir minibüsçüleri kurtardık
diyebiliriz.
Bir tanesi bizzat benim çok yakın bir arkadaşımın başına geldi. Kendisi yönetim
kurulunda olan bir arkadaşımız. Aracına binen müşterilerden biri ile ortaya
çıkan bir ağız dalaşması sonucu müşteri şoförün üzerine saldırıyor. Yani eğer
kamera kaydı olmasaydı bizim herhangi bir şeyi ispat etme imkânımız neredeyse
olamayacaktı diyebiliriz. Birçok kamera kaydının olmadığı olayda polis Bile “siz
yaparsınız, kabahat sizindir” şeklinde bizlere yaklaşıyordu ama şu kamera
kayıtları ile oldukça rahatladık diyebiliriz.
Yani araç içindeki psikoloji tabi çok farklı, siz şoför olarak önde tek başınıza
oturuyorsunuz arkanızda 15 kişi oturuyor. Kimisi “şuradan alır mısınız der,
kimisi alsana der”. Tabi bu tip yaklaşımlar minibüsçülerin de zamanla
sinirlerini yıpranmasına sebebiyet veriyor. Buna bir de İstanbul trafiği
eklendiğinde durum çok daha sinir bozucu bir hal alabiliyor.
Önyargılardan gerçekten bıktık, yani şu “her ne olursa olsun minibüsçü
yapmıştır” yapıştırması gerçekten bizi oldukça yıpratıyor. Hoş bu yakıştırma
artık eskisi kadar olmuyor ve zamanla da tamamıyla yok olacağına inanıyoruz.
Tabi bu önyargı karşılıklı saygı çerçevesinde aşabileceğimize inanıyoruz. Yani
hem şoförün yolculara hem de yolcuların şoföre karşı saygı göstermesi ile daha
uyumlu bir iş ortamının olacağına İnancımız tam.
Bu algının aşılması için biz Dernek olarak şoförlerimizi bilinçlendirmeye
yönelik çalışmalarımıza devam ediyoruz. Tabi bununla birlikte biz bütün kabahat
yolcuların demiyoruz, tabii ki bizimde şoförlerimiz içerisinde yanlış yapanlar
vardır. Biz bunları da aynı kamera yöntemiyle tespit ederek gerekli olan
müdahaleleri yapıyoruz. Hatta işine son vermek gerekebileceği bir durum varsa o
kişinin işine son da vere biliyoruz.
Bu algının oluşmasında medyanın etkisi oldukça fazla ve durum böyle olunca
vatandaşta bu algıya kulak veriyor. Bakın mesela, geçenlerde bir minibüsçünün
yaptığı nahoş bir olay öylesi bir şekilde medya tarafından yansıtıldı ki sanki
tüm minibüsçülere mal edilmeye çalışılıyor gibi bir durum otaya çıktı. Fakat bu
noktada da Derneğimiz devreye girerek elinden gelen müdahaleyi yaparak bir
minibüsçü yüzünden tüm minibüsçülerin itibarının zedelenmesine engel oldu.
Minibüsçülere “şehrin üvey evlatları” gözüyle bakılır fakat bir garibanın
cebinde para olmadığı zaman otobüse binemez, taksiye binemez ama bir minibüse
binerek durumunu izah ettiğinde minibüsçü onu alıp gitmek istediği yere ücretsiz
bir şekilde götürür. Yeri geldiğinde biz bu şekilde fedakârlık gerektiğinde
yaparken neden hala şehrin üvey evladıyız onu da bir türlü anlamış değiliz.
Tabi şunu da tekrar tekrar vurgulamak gerekir tüm kabahatli toplumun biz hiç
kabahatli değiliz diye bir durum yok. Dernek olarak toplumumuz adına da
elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Daha geçenlerde bir Şehit Polisimizin
ailesini ziyarete Bolu'ya gittik elimizden geldiğince desteğimizi kendilerine
ilettik. Bu tip durumlarda gerekli duyarlılığı da her zaman elimizden geldiğince
göstermekteyiz.
Derneğin kurulma sürecinden hiç bahsetmedik, biraz bu süreçten bahseder misiniz?
Atilla Ağaoğlu:
Değimiz 1993 yılında kurulmuş bayağı eski bir dernektir. Önceleri bizde odalar
vardı ve eskiden bu odalar da seçtiğimiz başkanlar bizim aleyhimize, devamlı
kendilerine, kendi ceplerine çalışıyorlardı. Yani bir al gülüm ver gülüm döngüsü
vardı ve işte biz bu rant, çıkar döngüsüne karşı çıkmak için bu Derneği kurduk.
Bizim gibi alternatif sivil toplum kuruluşlarının kurulmasıyla, getirilen yeni
düzenlemelerle bu rant döngüsü ortadan kalktı. Bu durum tabi ki bizim için de
çok iyi oldu çünkü onunla bunula uğraşmaktansa, minibüsçülerin diğer sorunları,
duraklar vesaire gibi durumlarla uğraşmaya başladık.
Bilirsiniz, şoförler eskiden duraklarda “sen benim yolcu mu aldın” vesaire
birçok sebepten dolayı birbirleriyle kavga ederlerdi. Kahya düzenli vardı ve
dışarıdan bakıldığında, kahya şoförden haraç alıyormuş gibi bir manzarayla
yolcular karşı karşıya kalabiliyordu. Derneğin kurulmasıyla bu terslikler,
olumsuz manzaralar da ortadan kaldırıldı.
GPRS ile takip sistemini ilk getiren siz mi oldunuz?
Atilla Ağaoğlu:
Evet, bu çalışmayı belediyenin de desteği ile yaptık ve buradaki durakları
birleştik. Beraberce bu sistemi Pendik içerisinde ve yan hatlarda yaptık ama
yavaş yavaş İstanbul'un içerisinde de yayılmakta olduğunu görüyoruz.
Ayrıca kamera sistemimiz iki defa değiştirdik üç sene önce bir sistem
getirmiştik ama şu anda belediyenin istediği şekilde çok daha iyi bir sistem
getirdik. 2017 de kamera sistemi zorunlu hale gelecek ve bu nedenden dolayı
uyumsuzluk olmasın diye şimdiden yeni kamera sistemine geçelim dedik.
Bir de şunu özellikle belirtmek istiyoruz. UKM yani Ulaştırma Daire Başkanlığı
bize bir şartname vermiş durumda. Bu şartnameye aracın Avrupa standartlarına
getirilebilmesi için uygulanan bir şartname. İşte, araç alçak olacak, yani biraz
daha alçak olacak ve araca engelliler de binebilecek şeklinde belirli bir
standartlar getiren bir şartname. Bize göre bu gayet yerinde bir çalışma fakat
bunu Türkiye'de bir tek firma yapıyor ve bu noktada sistem bizi sadece bu
firmaya yönlendiriyor. Bu tekelci anlayış nedeniyle 60 TL’lik bir tadilatı 120
TL yapıyorlar. Biz bu tekelci anlayışa kökten karşıyız. Dahası bu arabadan da
çok memnun olduğumuz söylenemez minibüsçü arkadaşlarımızdan da bu şikayetleri
sürekli olarak dile getirmekteler.
Bakın, on senede bir kullandığımız araçların yenilenmesi gerekiyor ve biz buna
hiç karşı değiliz çünkü on senede, bu kadar kullanılan bir aracın artık
değişmesi gerekir. Bizim sıkıntımız bu on senenin sonunda tek firmaya
yönlendiriliyor olmamızdır. Bu sorunu bir şekilde çözülmesini talep ediyoruz ve
bu talebi birçok mercie de defalarca iletmiş durumdayız. Bakalım yakın zamanda
bir çözüm bulunur inşallah.
Kendisi veyahut ailesi zor durumda bulunan minibüsçülere yönelik yardım
faaliyetleriniz var mıdır?
Atilla Ağaoğlu:
Tabi ki bu tip yardım faaliyetlerinin bulunmaktayız. Derneğimizin kuruluş amacı
sadece ticari anlamda bir görevi yerine getirmek değildir.
Mesela, Geçenlerde Aydos hattında bir arkadaşımız kaza sonucu vefat etti. Pendik
bölgesindeki dernekler birleştik ve o arkadaşımızın ailesi için bir daire aldık.
Yani, en azından ailesi bir sıkıntı yaşamasın diye böyle bir yardımın iyi
olacağını düşündük. Gerekli durumlarda bu tip çalışmaları gücümüzün yettiğince
sürekli yapmaktayız.
Size Yaşadığımız bir olayı daha aktarayım. Bir süre önce bir firmadan bize bir
görevli gönderdi. Galiba, Derneğimiz nasıl işliyor, nasıl çalışıyor, buradaki
minibüsçüler ne şekilde, hangi şartlarda çalışıyorlar diye. Gelen bayan
Amerika'da da araştırma yapmış Amerika'da korsan minibüsçülüğün başladığını
görmüşler ve buna devletin izin vermesi gibi bir durumda varmış. Katıldığım bir
toplantıda konu hakkında arattırma yapmış bir konuşmacı 18 Avrupa ülkesinde
minibüsün olduğunu görmüş.
Atilla Ağaoğlu:
Bakın 1989’da minibüs aldığında “neden minibüs alıyorsun minibüsler kalkacak”
dediler ama bugün 2016’dayız hala minibüsler işler vaziyette. Yani evet,
yıllardır minibüsler kaldırılacak diye bir yaygara var ve tabiatıyla en büyük
zararı biz görüyoruz.
Nasıl zarar görüyoruz? Yani, sonuçta bir şeye yatırım yapıyorsun, tabi kazanç
elde etmek için insanlar yatırım yaparlar fakat yatırım yaptığın şey bir süre
dış tesirlere ile yıpratılıyor. Bu yıpranmanın sonucunda oluşan zarar da tabi ki
yatırımcıya oluyor. İşte bu şekilde bir zarar veriyor bize.
Sonuç olarak minibüs içi sürekli dolan ve talep gören bir toplu taşıtım aracıdır
ki talep görmese içi boş olurdu. Böyle bir aracın kolayca kaldırılacağını hiç
sanmıyorum.
Peki, minibüsün toplu ulaşımdaki fonksiyonundan biraz bahseder misiniz?
Atilla Ağaoğlu:
Şimdi bizim en büyük fonksiyonumuz şu; düşünün metro durakları var ve araları
öyle çok da kısa değil ve bu kadar kısa bir mesafe için taksi tutulması çok
masraflı olur bu noktada işte biz minibüsçüler devreye giriyoruz. Yani aslına
bakarsanız minibüs kısa mesafede insanların gidebilecekleri yerlere indi bindi
şeklinde görev yapan bir toplu ulaşım aracı diyebiliriz.
Bakın bilirsiniz Gebze-Harem minibüsleri var. Bildiğiniz gibi o hat üzerinde bir
metro güzergahı inşa edildi bu yapıldığında o hattaki minibüsçüler oldukça
sıkıntı yaşadılar. “Bittik, mahvolduk İşte bu hat bizi baltalayacak, artık
gelirlerimiz son derece düşecek, nasıl yapacağız?” Gibi sıkıntılara düştüler.
Hatta belediyeye müracaatta bulunarak, bizim hatta girmeye çalıştılar.
Fakat bunlar olmadı ve kendi haklarında devam ettiler. İnanın şu anda o
minibüsler daha fazla iş yapıyor yani eskisine oranla daha fazla kazanıyorlar.
Sonuç olarak bu hat üzerinde uzun yolcu metroyu tercih ediyor, kısa mesafe
yolcusu da minibüsü tercih ediyor. Tabi, durum böyle olunca minibüsçüler indi
bindi müşterisini kazanıyorlar ki bu da bir minibüsçü için daha iyi bir kazanç
oluyor.
Belediyeye ilan vermek için gittiğimiz son görüşmemizde merkezde bir durum
olmasını istemediklerini, bize daha yukarıda iyi bir şekilde yapılmış, düzgün
dizayn edilmiş bir durak vereceklerini söylediler. Aşağıda da link yapmamızı
istiyorlar
Bize söylenilen; tren yolunun kenarına ek bir yol yapacaklar ve araya duraklar
yapacaklardı. Aynen belediye otobüslerinde olduğu gibi bir sistem oluşturmayı
düşünüyorlardı.
Peki minibüslere bizde engelli insanlarımız için gerekli düzenlemeler yapılıyor
mu yapılacak mı bu konu hakkında neler söylersiniz ne bilgiler verirsiniz?
Atilla Ağaoğlu:
Tabi bu noktada belirli standartlar getiriliyor ve bu standartlara uyulması
gerekiyor. Bize göre de bu yerinde bir konu; engelli vatandaşlarımızın
minibüslere binmesini biz kendi adımıza tabii ki isteriz. Tabi yine bu noktada
bu engellilik ile ilgili minibüslerin iyileştirilmesi noktasında çalışan bir
firma var. Tekelleşmeye engel olmak için bir kaç firmanın daha olmasını
istiyoruz.
Yani bakıldığı zaman tamam minibüslere bu düzenlemeler yapılsın ama minibüslere
gelinceye kadar biz kendi durağımıza bakacak olursak kaldırımlar bir kere hiç
uygun değil. Yani engelli vatandaşımız kaldırımı geçecek ki minibüse binebilsin.
Minibüslere gelmeden önce ilk olarak şehir planlamacılığı açısından bu
sorunların çözülmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Konu konuyu açıyor bakın bizim bir sıkıntımız da iki yıldır minibüs
tarifelerinde hiçbir zaman zam olmadı. Şöyle bir algı var herhalde; mazot düşük
olduğu için minibüse zam yapılmıyor herhalde ama minibüs için mazot sadece küçük
bir teferruat. Minibüs birçok aksamdan oluşuyor ve kullandıkça bu aksamlar
zamanla süratle aşınıyor ve bizim harcamalarınızda zaten bu noktada başlıyor.
Yani bakın mesela çalışan işçinin sigortası, araçların vergileri ve meblağları
artıyor. Mesela bu sene zorunlu trafik sigortasında meblağ neredeyse ikiye
katlandı ama bizim minibüs fiyatlarımızda en ufak bir oynama olmadı.
Açık konuşmak gerekirse bu noktada taksilere de zam yapılmadığını görüyoruz,
bunun farkındayız. Otobüslere zam yapıldı ama taksilere ve minibüslere zam
yapılmadı.
Minibüslerde en büyük sorunlardan biri de ayakta yolcu alınması diye biliyoruz
bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Atilla Ağaoğlu:
Evet ayakta yolcu alınması bizim en büyük sorunlarımızdan biridir. Bakın eskiden
beri söylerim benim şöyle bir sözüm var:” İstanbul'daki bütün hususi araçlar
arabalarına sabah akşam yolcu alsalar bu yolcu yoğunluğu ortadan kalkmaz.”
Düşünün, İstanbul nüfusu, bize en yakın olan büyükşehirin 4 katı kadar daha
fazla insan yoğunluğuna sahip olduğu için yolcunun tükenmesi mümkün değildir ve
sizin ayakta yolcu almamanız gibi bir lüksünüz ne yazık ki imkansız.
Baktığınızda otobüsler, metrolar tıklım tıklım ayakta yolcu taşıyor. Minibüse
gelince, ayakta yolcu yasak diyorlar. Peki bunu kabul edelim, ben 14-15 yolcuyla
seferimi yapacak olursam ancak mazot parasını karşılar.
Dahası ayakta yolcu almamak için birçok yolcuyu bırakmak durumunda
kalabiliyoruz. Böyle olunca da bizim derneğimizin telefonları susmuyor ve
şikayet telefonları artıyor. Birçoğuna ayakta yolcu konusunda icraatta bulunmak
durumunda kalıyoruz.
Yani alsan ceza yiyorsun almazsan şikayet var; buna artık bir çözüm getirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz, yakın zamanda da inşallah bir çözüm getirirler.
Bakın biz bir standart getirdik mesela beş kişi ayakta yolcu olsun dedik ama ona
da uyumadılar.
Belediye otobüslerine bakın normalde 60 kişi ayakta müsaade edilmesi gerekirken
sabahleyin gidin bakın 100 kişiden aşağı ayakta yolcu göremezsiniz. O da
İstanbul'un bir gerçeğidir ya kabullenecek ya da hep beraber çözüm üretmeye
çalışacağız.
Bakın bir konuda bu yolcudan dolayı vesaire sebeplerden dolayı ceza kesilsin
diyelim. Bir de puanlama sistemi var, bu cezadan da beter. Örneğin ayakta yolcu
almanın 70 TL cezası var. Bakın buna neredeyse razıyız ama onda da ceza puanı
alıyoruz. Hatta son düzenlemelerle bu 20 puana çıkartıldı. Yani bakacak
olursanız o kişi 5 defa bu cezayı yerse ehliyetine el koyuluyor. Yani ehliyet
iki ay, iki buçuk ay yok demektir. Peki o adam iki ay, iki buçuk ay ne yapacak,
evine ne şekilde ekmek götürecek bunun da düşünülmesi gerekmiyor mu?
Hatta bir ara minibüste ayakta yolcu meselesinde kişi başına ceza kesiliyordu.
Bir arkadaşımız sonunda herhalde cinnet geçirdi, minibüsünü yaktı, o zaman geri
adım atmak durumunda kaldılar.
Yani kardeşim, bizim minibüste taşıdığımız can da bu otobüslerin tıklım tıklım
araçların taşıdıkları patlıcan mı oluyor da bize ceza kesiliyor. Diğer tıklım
tıklım olan toplu taşıma araçlarına neden ceza kesilmiyor?
En büyük sıkıntılarımızdan biride zorunlu trafik sigortasıdır. Geçen seneye
kadar zorunlu trafik sigortası oldukça yüksekti. Yani düşünün ben kendi aracıma
8000 TL trafik sigortası yaptırdığımı hatırlıyorum. Neyse ki Allah'tan bu sene
bu rakam 3500 TL taban fiyata kadar çekildi ama yine de bu rakımı yüksek
buluyoruz. Çünkü taban fiyatı 3500 TL olan bu rakamın üzerinde hatta çok
üzerinde halen ödeme yapan arkadaşlarımız var. Bu konuda da tabii ki bir
düzeltme bekliyoruz.
Düşünelim, bakın ortalama olarak 5 buçuk 6 bin TL zorunlu trafik sigortası
ödüyoruz fakat kaza yaptığımız sırada eğer biz haksız durumdaysak, aracımızın
hasarını trafik karşılamıyor. Düşünün bu kadar büyük bir rakamı ödediğiniz
takdirde, sizin aracınızın hasarının anında karşılanması gerekmiyor mu?
Yani kaskoya 2500 TL ödüyorum, hem benim aracımın hem de karşı tarafın aracının
hasarını karşılıyor. Bu nasıl bir iştir anlaşılır gibi değil!
Mesela bakın; bizde her sene araç muayenesi vardır, buna hiç karşı değiliz,
kesinlikle yapılması gereken bir muayenedir. Yani doğruya doğru ödemesini de
biliyoruz, her şeyde muhalefet yapmıyoruz ama bu kadar yüksek zorunlu trafik
sigortası bedelleri ödenip kaza yaptığınızda, sizin haksız olma durumunuzda
sizin aracınızın hasarının karşılanmaması bize göre hiç doğru bir yaklaşım
değil.
Sonuç olarak minibüsçülerin sıkıntıları bitmez. Birçok sektörde olduğu gibi
bizim sektörümüzde de oldukça fazla miktarda sorun bulunmaktadır fakat bütün
sorunların beraberce aşılabileceğini inanıyoruz. En azından kendi adımıza bu
yaklaşımı sergilediğimiz zaman daha iyi yarınların, bizim ve ülkemizin adına
oluşabileceğine gönülden inanıyoruz.
Alparslan VARER ÜNALAN
alparslan@alparslanvarer.com
alparslan@alparslanvarer.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder