Gençlik Gündemi Derneği herhangi bir siyasi parti ile bağlantısı olmayan bir
gençlik derneği olarak karşımıza çıkıyor. Dernek 2004 yılında Ankara'da
kurulmuş, derneğin ilk dönemlerinde oldukça zorluklar çekerek derneği yürütmeye
çalışmışlar. Fakat daha sonra Avrupa Birliği projeleri konusunda evvelce
aldıkları eğitim dolayısıyla hemen Avrupa Birliği'ne projeler yazmaya
başlamışlar.
Derneğin ilk başarısı şöyle olmuş; Akademi’de Dünya Bankası “Yaratıcı Fikirler
Kalkınma Yarışması” adlı bir yarışma düzenlenmiş. Fakat bu başvuruları akabinde
birçok kişi şunu söylemiş, “Çok güçlü dernekler başvuracak çok güçlü kuruluşlar
başvuracak siz kimsiniz ki?” şeklinde tepkilerle karşılaşmışlar. Bununla
kalmayarak çevrelerindeki işin uzmanı olan kişilerden dahi küçümseyici, moral
bozucu ve gereksiz tepkilerle karşılaşmışlar.
Tüm bu tepkilere rağmen yollarından dönmeyerek başvurularını yapmışlar.
Projeleri 782 proje arasında ilk 80’e kalmış. Bu başarının ardından Bilgi
Üniversitesi'ne oluşturulan bir fuara davet edilmişler. Yine ellerindeki
imkansızlıklarla bir fuar düzeni oluşturmayı başarmışlar. Sonuç olarak onlar
için biraz süpriz bir şekilde yarışmada en yüksek puanı almışlar ve sonrasında
büyük ödülü kazanmışlar.
Bu ödülle kazandıkları geliri Dernek için girdikleri borçlar için kullanmışlar.
Borçlarından kurtulmanın verdiği rahatlık ve özgüvenle yollarına devam etmişler.
Daha sonra Ülkemizde İngilizcenin düzgün bir şekilde konuşulamadığını görmüşler
ve bu konunun üzerinde biraz düşmüşler. İnsanları yurtdışına götürüp İngilizce
öğretme imkanları olmadığı için onlar da bir İngilizce kampı kurmaya karar
vermişler. Böylelikle hem insanlar kamp ortamında rahat bir şekilde
bulunacaklar, hem de hocalar gelip oradaki insanlarla birlikte çalışmış
olacaklardı. Zaman içerisinde bir, iki, üç, dört derken beş defa bu kampları
yapmaya muvaffak olmuşlar. Sonrasında Bahçeşehir Üniversitesi'ne gelerek, burada
Avrupa Birliği Kulübü kurmuşlar.
Derneğin çalışmalarını yazmakla bitmez biz en iyisi sohbet bölümümüze geçelim.
Birçok proje yaptığınızı görüyoruz, bununla birlikte gençlerin proje konusuna
yaklaşımını ne şekilde değerlendiriyorsunuz?
Sima Baktaş:
Bize göre bakıldığında Türkiye'de proje yönetimi konusunda en iyiler yine
gençler. Gençlik guruplarına baktığınız zaman yolsuzluğun ve kara para aklamanın
en az olduğu organizasyonlar olduğunu görüyorsunuz. Hatta bu konuda Avrupa
Birliği gençlerin bu tür organizasyonları kurarak başvurmaları noktasında direkt
olarak organizasyonlara karşılıksız güvenerek hesaplarına gerekli meblağları
yatırmaktadır. Bununla birlikte gençlik organizasyonu olmayan ismini vermek
istemediğim birçok organizasyon Avrupa Birliği fonlarını olumsuz bir şekilde
kullanmaktadır ve bu kullanım ülkemizin adını da oldukça karalamaktadır.
Mesela yaptığımız bir proje de çok düşük bir bütçeyle hareket etmemize rağmen
Avrupa Birliği tarafından en iyi yönetilen proje ilan edildi. Bu da gösteriyor
ki bir projeye bağlanan paradan ziyade projeyi yapan kişilerin sahiplenmesi ve
iyi bir şekilde projeyi organize ederek sunması çok önemli.
Biz Yaptığımız bu kampların sonunda katılımcılara sertifikalar veriyoruz. Bu
kampa katıldıklarına dair, böyle bir tecrübe edildiklerine dair bir sertifika
vermeyi uygun gördük ve güzel de oluyor diye düşünüyoruz.
Bu arada biz Avrupa Birliği Komisyonu tarafından akredite edildik. Avrupa
Birliği portalında bizim ismimizi görebilirsiniz. Burada Kore'den İsviçre'den ve
Hırvatistan’dan gönüllerimiz var, gelip bizim derneğin faaliyetlerini
yapıyorlar.
Yurt dışında da birçok ülkede projeler gerçekleştirdik. Bu sayede gençlerimizin
yurtdışı birçok deneyimi oldu.
Gençlerimizin sosyal hizmete katılımını yeterli buluyor musunuz?”
Sima Baktaş:
Sosyal sorumluluk konusunda harekete geçmek istiyoruz fakat bu konuda bazı
handikaplarla karşılaşabiliyoruz. Bununla birlikte bize başvuruda bulunan
kuruluşlarda gönüllü gençlerimizin arkadaşlarımızın çalışmasını istiyoruz ve bu
konuda aracılık da yapıyoruz. Hatta bu konuyla ilgili bazı STK ve belediyelerle
bağlantıya geçtik fakat bununla ilgili öyle çok da fazla bir dönüş olmadı. Aktif
gençlerin bulunduğu dikkat çeken bir sivil toplum organizasyonu yok.
“Derneğimizde bulunan gençler sizin bünyenizde sosyal hizmet anlamında yardımcı
olma amacıyla faaliyet gösterebilirler.” Şeklinde kendilerine yaklaşımda
bulunmamıza rağmen bir geri dönüş bile olmadı.
Gençlerimizin politikaya katılımını ne şekilde değerlendiriyorsunuz?
Sima Baktaş:
Şimdilerde gençlerin politikaya katılımı çok az. Hatırlarsanız seçilme yaşının
25’e düşürülmesinin gençlik dernekleri ve gençlere çok büyük katkısı oldu. Biz
de bir Gençlik Derneği olarak bunlara imza atmıştık. Aslında şu andaki amacımız
18 yaşa indirmek çünkü Avrupa'da yaşama oranı çok yüksekken seçilme yaşı 18
bizde ise durum böyle değilken seçilme yaşını çok yüksek buluyoruz ve bunu
gençlere yapılmış bir haksızlık olarak değerlendiriyoruz.
Aslında şöyle düşünülüyor; seçilme yaşı 18’e düşürüldüğünde hemen 18 yaşında
insanlarla meclis olacakmış gibi düşünüyorlar. Siz de takdir edersiniz ki böyle
bir şeyin olması pek olası ihtimal değil. Zaten şu anda baktığınız zaman seçilme
yaşı 25 olmakla birlikte 30 yaşın altında milletvekili mecliste yok.
Ayrıca şöyle de bir durum var biz gençlerin parlamentoda yeteri miktarda temsil
edildiğini de düşünmüyoruz. Zaten var olan gençlerimize baktığımızda
olduklarından daha yaşlı davranmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bulundukları parti
temsilcileri aynen ne söylüyorlarsa birebir onu yapıyor gibi gözüküyorlar. Yani
özgür iradeye sahip bireyler gibi davranmadıklarını gözlemliyoruz. Bu şekilde
olduğu için de bizi temsil ettiklerini düşünmüyoruz.
Gençlerle ilgili birçok yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor, gençlerle
ilgili yasaların revize edilmesi gerekiyor, gençlerin birçok sosyal imkândan
yararlanabilir hale gelmesi gerekiyor. Yani şu anda olan sosyal imkânlardan
bahsetmiyoruz daha fazla sosyal imkân, daha fazla özgürlük verilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Baktığınız zaman, siyasi partiler içerisinde “Gençlik Kolları” diye bir organ
var. Derneğin adına söyleyemem ama şahsım adına bunu söylüyorum, ben Gençlik
Kollarına karşıyım. Buradaki gençlerimizi; bayrak açtırma, onu yaptırma, bunu
yaptırma, çay alıp götürme getirme gibi, neredeyse ayak işleri için
kullanıyorlar ve biz gençlerimizin bu tip siyasi yapılar içerisinde bu şekilde
ayak işleriyle değil siyasetin gerçek anlamda içinde olmalarını istiyoruz.
Kadın politikacılarımızın sayısını yeterli buluyor musunuz?
Sima Baktaş:
Bana göre siyasette eksik olan bir nokta da genç kadın politikacıların
bulunmaması. Bununla ilgili bir proje yazmıştık fakat partner eksikliği
nedeniyle yarım kaldı. Bakıldığı zaman gençlik kollarında çok büyük bir çoğunluk
erkek, neredeyse hiç kadın yok. Kadın kollarına baktığınız zaman da çoğu orta
yaşın üzerinde kadınlardan oluşuyor. Yani genel olarak baktığımızda genç kadın
politikacı diye bir şey neredeyse ortada yok ve bir genç kadın olarak bunu
gerçekten üzülerek izliyorum.
Biraz önce bahsettiğim gibi, genç kadın politikacıların, oluşması ve Türkiye'de
aktif hale geçebilmeleri ile ilgili elimizde İngilizce - Türkçe metinleri ile
hazır projemiz bulunuyor. Bunu destekleyecek olan kişiler, kurumlar, kuruluşlara
kapımız açık. Onların bizimle temasa geçmesi durumunda daha önce birçok projeyi
hayata geçirdiğimiz gibi bu projeyi de hayata geçireceğimize kesinlikle
inanıyoruz.
Fakat bu noktadaki kriterimiz özerk bir yapı içerisinde çalışmamıza izin verecek
kurum ve kuruluşların bizimle bağlantıya geçmesidir. Çünkü bu tip kısıtlayıcı
bağlantılar zaman zaman projenin bağımsız ve özgür çalışmasına engel olmaktadır.
Biz de gençler olarak bunu istemiyoruz.
Bu arada tabi şunu da objektif olmak adına belirtmek gerekiyor aslında sadece
Türkiye'de değil dünyada da kadın politikacı oldukça az ama ülkemizde daha da az
olduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz.
Kadınlardan konu açılmışken bir genç kadın olarak kadına şiddet konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Sima Baktaş:
Sima Hanım:: Aslında bu noktada da projemiz var ama kendi adına şunu
belirtmeliyim: Toplumsal cinsiyet hususunda toplumumuzun bilinci yeterli değil.
Toplumumuzun yeteri kadar bilgilendirilmediği hatta neredeyse hiç
bilgilendirilmediğini düşünüyorum.
Cumartesi Pazar günleri okullarımız kapalı. Bu okullarımızda aslında çok rahat
bir şekilde “Zorunlu Aile Eğitimi, Zorunlu Toplumsal Cinsiyet Eğitimi” gibi
eğitimlerin verilmesinin son derece gerekli olduğunu düşünüyorum. Hatta bunun
bir adım daha ilerisine giderek işe alınan insanların toplumsal cinsiyet eğitimi
alıp almadığına da kesinlikle bakılması gerektiğini düşünüyorum.
Özel sektör de bu konuya çok iyi bir şekilde eğilmelidir. Zaten işe alma
kriterleri oldukça az. İşverenlerin kişilerden “Toplumsal Cinsiyet Sertifikası”
istemeleri oldukça belirleyici bir adım olacaktır. Dahası işe aldıkları
insanların evde eşlerini dövdüklerini ve bu eşlerini döven insanlara maaş
verdiklerini biliyorlar mı? Bilmiyorlar! Toplumsal cinsiyet eğitimi almış
kişilerin bu noktada daha dikkatli olacakları açık bir gerçektir. Bu nedenle
özel sektörün toplumsal cinsiyet konusuna dikkatle eğilmelerini bekliyoruz.
Bir de toplumsal cinsiyet eğitiminin elitist bir takım kesimlere mal edildiğini
görüyoruz fakat toplumsal cinsiyet eğitimi toplumun tamamına verilmesi gerekli
bir eğitimdir. Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda bu eğitimin süratle
artarak verilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bunu ülkemizde de görmeyi canı
gönülden istiyoruz.
Sima Baktaş:
Açıkçası yaş grubu olarak ayırmamız gerekiyorsa ben bizim jenerasyonun çok kolay
yönlendirilebileceğini düşünmüyorum. Çünkü artık bir sosyal medya mecrası var.
Çok büyük bir bilgi çağından geçiyoruz, internet gibi şeffaf bir ortama sahibiz.
Benim gözlemlediğim kadarıyla gençler daha fazla araştırıyor, daha fazla olduğu
gibi kabul etmiyor ve sorgulayan yönleri var. Bu nedenle yeni nesil gençlerin
kolay kolay herhangi birine veya bir şeye tabii olabileceklerini düşünmüyorum.
Ben daha yaşlı insanların daha çabuk bir şekilde algı operasyonlarına maruz
kalarak kandırılabildiklerini düşünüyorum ve kalıplaşmış bilgilerinin de
eşliğinde kolay kolay bildiklerinden sapmıyorlar. Dolayısıyla o bilgiye yakın
ideolojiler tarafından kandırılma ihtimalleri son derece yüksek olabiliyor.
Dahası yaş ilerledikçe daha da katı kalıplara bürünebiliyorlar.
Evet, gençler daha tecrübesiz olduğu için kolay yönlendiriliyor gözükebilir
fakat ben benimle zıt görüşe sahip biriyle oturduğumda onlarla çok rahat bir
şekilde konuşabiliyor ve onlarla birtakım konularda ortak bir noktada
buluşabiliyorum. Çünkü gençler diğer yaş guruplarına nazaran katı kalıpların
dışına çıkarak uzlaşmacı bir yaklaşım sergileyebiliyorlar. Tabi bunu tüm
gençlerimiz için söylememiz mümkün değil ama katı kalıpların dışına çıkmayı
başaran oldukça fazla miktarda gencimizin olduğunu yaşadığımız tecrübeler
içerisinde gözlemleyebiliyoruz.
Bu uzlaşmayı orta yaşın üzerindeki kimselerde çokça göremiyorum çünkü onlar da
daha keskin tavırlar ve daha kesin yaklaşımlar bulunduğu için uzlaşmaları da
aynı oranda zor olabilmektedir diye düşünüyorum.
Sosyal medyanın gençlerdeki katı kalıpları yıkmaya yönelik yardımcı bir
faktörünün bulunduğunu düşünüyor musunuz?
Sima Baktaş:
Aslında kanalların geneline baktığınızda birçok kanal kendi telinde çalmaktadır.
Fakat sen araştırmacı bir insansan, interneti açtığın zaman birçok bilgiye çok
rahat bir şekilde ulaşabilirsin. Evet, toplumumuzda bazı gençlerimiz bu
imkanlara sahip değiller. Bizim isteğimiz sosyal medya mecrasının, internet gibi
özgürlükçü bir ortamın mümkün olduğunca tüm gençlerimizin ulaşabilecekleri bir
şekle getirilmesidir.
Her toplumda olduğu gibi bizim toplumuzda da gençlerimizden şikâyetçi olan bir
kesim bulunmakta. Siz bir genç olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sima Baktaş:
Genelde her çağda gençlerden şikâyet edilmiştir. 5000 yıl önce bulunan bir
tablette şu yazıyor. “Ah şimdiki gençler hiç işe yaramaz, büyüklerine çok
saygısızlar.”
Bu noktada dikkat edildiğinde genelde 18 yaş civarı eleştirilmektedir. Fakat
herkesin bilmesi gerekiyor ki 18 yaşındaki gençlerimizi yetiştiren o gençlerin
orta yaş üstü aileleridir, yani siz kendi mirasınızı eleştiriyorsunuz. Aslında
sonuç olarak kendinizi eleştiriyorsunuz ama bunun ne yazık ki farkında
değilsiniz.
Bizden sonraki jenerasyonun bizden çok daha bilgili olacaklarını düşünüyorum.
Çünkü biz arada, yani teknolojinin olmadığı ve teknolojinin olduğu bir
jenerasyon oluyoruz. Onlar teknolojiye tamamiyle hakim bir jenerasyon olacağı
için ve teknolojinin bulunduğu yerde şeffaf olamamanın pek mümkün olmaması
nedeniyle onların bizden de aydın olacaklarına canı gönülden inanıyoruz.
Sonuç olarak umutsuz değiliz fakat kişisel gelişim eğitimlerinin son derece az
olması ve okullarda verilen eğitimlerin insanların kişisel gelişimine çokça
katkıda bulunmamasından dolayı tabii ki bir sıkıntılı durum mevzu bahis. Fakat
bu sıkıntılı durumu gençlerimizin özgür mecraları kullanarak aşabileceğini
gönülden inanıyoruz. Bize göre her dönem bir geçiş dönemidir ve her geçiş
döneminde biraz sancılar olur ama her sancılı sürecin sonunda güzel bir doğum
olacaktır. O nedenle kimsenin umutsuz olmamasını geleceğin yeni nesil ile
birlikte daha aydınlık olacağını düşünüyoruz, buna da canı gönülden inanıyoruz.
Burcu VARER
burcu@yasamvetoplum.com
burcu@yasamvetoplum.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder