
Birisi bize ‘sen kimsin?’ diye sorduğunda iş görüşmesindeymiş gibi geçmişimizi anlatmaya başlıyoruz. Lisans eğitimleri, iş deneyimleri, hobiler, fobiler, zevkler filan… Oysa bu noktalar çok yüzeyseldir ve geçmişte kalmıştır. Şimdiki zaman içerisinde yeri yoktur. Bunlar sadece öğrenilmiş, dışarıdan alınmış bilgilerdir. Bu bilgileri çıkarıp attığımızda geriye ne kalır? Ben kim olurum? Sen kim olursun?
Size, danışanlarımdan değil, bu sefer sadece kendi üzerimden örnekler vereceğim. Çok küçük yaşlarda, ilkokul dönemlerinde tiyatroya âşık bir çocuktum. Tek hayalim ünlü ve başarılı bir oyuncu olmaktı. Üniversite çağına geldim, sınava girdim fakat ailem konservatuar okumamı istemediği için (asla onları suçlamıyorum) bende sırf evden uzaklaşabilmek ve istediğim şeyi başka bir şehirde yaşamak için İstanbul’a yakın yerleri tercih ettim ve Sakarya Ünv. Halkla İlişkiler bölümünü kazandım. Bizimkiler beni götürdü, yerleştirdi. Hislerim çok küçük yaşlardan bu yana çok kuvvetli olduğu için, bölümün ilk dersinde sınıfta oturup etrafı seyrederken anladım ki ait olduğum yer orası değildi. İçimden bir his beni sürekli olarak dürtüyordu. Yarım dönem Sakarya’da kaldıktan sonra bir gece yarısı an’lık bir karar verip sadece sırt çantama birkaç kitap alıp otobüs terminaline gittim ve İstanbul’a kaçtım. Bilmediğim bir şehir, tanımadığım insanlar ve ne yapacağıma dair en ufacık bir fikrim bile yok. Özel bir okulun konservatuar sınavı vardı ve ona girmek istiyordum. Başvurumu yaptım, sınava girdim ve kazandım. Aynı gün Beyoğlu’nda bir yurt odasına yerleştim. Bizimkilerin bunlardan haberi yok tabii, beni Sakarya’da sınavlarıma çalışıyorum zannediyor. Bir yandan tiyatro eğitimine gidiyorum bir yandan günlük para kazanacağım işler yapıyorum ve günlerim inanılmaz keyifli geçiyor. Bulunduğum kurumda hocalarımızdan bir tanesi ile (ünlü bir kişi olduğu için ismini anmaya gerek yok) gerginlikler yaşamaya başladık. Üslubunu, doymamış egosunu hiç beğenmiyordum ve içimden bir his oradan uzaklaşmamı söylüyordu.
Bu noktaya kadar olan kısma bir bakalım; üniversite sınavında bir tercih yapıyorum ve halkla ilişkiler kazanıyorum. Ben kimim? Halkla ilişkiler okuyan bir öğrenci. İlerleyen zamanlarda da halkla ilişkiler bilmem nesi olacak bir kişi. Sonra yeni bir karar ile yeni bir seçim yapıyorum ve İstanbul’a gidip tiyatro okuyorum. Ben kimim? Tiyatro okuyan bir öğrenci, ilerleyen zamanlarda da tiyatrocu.
Hislerimi yine dinledim ve o çok isteyerek, hayatımı köklü bir şekilde değiştirerek gittiğim yerden uzaklaştım. Eğitimi yarım bıraktım. Aynı dönemde idolüm olan Yeşim Ceren Bozoğlu ile tanıştım ve onunla çalışmaya başladım. Onun yanında kendimi muhteşem iyi hissediyordum ve ruhumun oraya ait olduğunu biliyordum. Kendisinin oyunculuğuna, ablalığına, dostluğuna ve üzerimde olan emeklerine âşık ve minnettarım.
Peki, bu noktada ben kimim? Oyunculuğa gönül vermiş, ruhunu adayan bir insan.
O dönemlerde ekran önü deneyimlerim oldu, tiyatrolarda yer aldım ve bir yandan da kişisel gelişim ile ilgileniyordum. Bu noktada ben kimim? Kendini geliştirmeye çalışan bir kişi.
Yeşim hoca ile eğitimimiz bittikten sonra bir tiyatroya seçildim ve provalara gidip gelmeye başladım. Aynı zamanda piyasanın iç yüzü ile tanışmaya da başlamış oldum tabii. Bu noktada ben kimim? Tiyatrocu, oyuncu bir kişi, Can.
Bu anlattığım süreçler kısa gibi görünse de yıllarımı aldı. Sonra ne oldu? Hissiyatım bana tiyatroyu bırakmamı söyledi. Buna etken sebepler çok fazla fakat kendimle ilgili olan kısım, tiyatroyu egom uğruna isteyişim olması oldu. Bunu içimde çözdükten sonra kendimi müthiş bir boşlukta hissettim. Ne yani şimdi yıllardır uğraştığın, emek verdiğin, uğruna her şeyi göze aldığın ve belirli bir noktaya geldiğin tiyatrodan vaz mı geçeceksin dedim kendime? (hala egom konuşuyordu). Evet vazgeçtim! İstediğimi sandığım şeyi elde ettikten sonra ruhumun oraya ait olmadığını anladım. (ki günümüz oyuncularının da onda dokuzu aynı durumda bence)
Peki, bu noktada ben kimim? Tiyatroyu ve oyunculuğu aynı zamanda da halkla ilişkiler bölümünü de geçmişinde bırakmış bir kişi, Can.
Nereye gideceğim, yolum ne olacak belirsiz?
Aynı dönemde yaşadığım duygusal inişler çıkışlar beni daha çok kişisel gelişime, spiritüel çalışmalara itti. Kendi üzerimde çalıştıkça inanılmaz şeyler elde ediyordum ve kendimi muhteşem hissediyordum. Kişisel gelişimi araştırmaya başladım. Koçluk eğitimi vs. ( bu eğitimlerde de yarım bıraktığım birçok yer oldu, bunu da başka bir yazımda anlatırım)
Sonra kendimi bu işi yaparken buldum. İlk ofisimi Karaköy’de açtım ve sürecim gelişmeye başladı. Peki, bu noktada ben kimim? Yaşam koçu, spiritüel danışman Can Perimcek.
Ruhumun coştuğu, parladığı, her an geliştiği bir işi bulmuş oldum. Aslında bana göre iş değil, bir aşk. Peki, bu noktada ben kim oluyorum? İş yapan bir Can mı? Aşk yapan bir Can mı?
Şimdi bana sorduklarında kim olduğuma dair bir fikrim yok. Sadece ruhuna göre hareket eden bir insanım. Hislerimi ve ruhumu özgür bırakıp kalbimi takip ettiğimde beni olmam gereken noktaya götürüyor. Yaptığım şey sadece buna izin vermek. Sorulduğunda, geçmişimi anlatacak olursam hangisi gerçek olur? Her noktada kim olduğum değişerek dönüşerek bu günüme, bu anıma geldi. Bugünden sonra da bu şekilde devam edecek biliyorum.
İnsanlığımızın genel problemi de burada işte. Kim olduğumuzu bildiğimizi zannediyoruz ama yanılıyoruz. Kim olduğumuzu zannettiğimiz kişi, bu zamana kadar istediği ya da dayatılan şeyleri yaşamış, deneyimlemiş bir kişi. Ve tüm deneyimler geçmişte kaldı, artık bize ait değiller. Ben şu an tiyatrocuyum desem ne olur? Havada kalır çünkü ben bir dönem tiyatro ile ilgilenmiş, ilgilenmeye çalışmış bir insanım hepsi bu. Benim size sorduğumda ise şu an her ne yapıyorsanız yapın bu sizin kim olduğunuzu göstermez çünkü hislerden kopmuş durumdayız. Mekanik bir halde yapılması gereken, zorunlu görevlerimizi yapıyoruz. On kişiden dokuzu işinden memnun değil, daha farklı hayalleri vardı ama cesaret edemedi. On kişiden dokuzu, yaşadığı şehirden memnun değil, daha sakin daha huzurlu bir yerde yaşamak istiyor ama cesaret edemiyor. On kişiden dokuzu, yaşadığı ilişkide mutlu değil çünkü ruhunu beslemiyor ama korkuları ağır bastığı için devam ettiriyor. Şimdi siz kimsiniz? Yaşamak istediklerini, hislerini özgürce yaşayan bir ruh mu yoksa mekanikleşmiş sistemin bir parçası olan ezberden giden sıkışmış bir ruh mu?
Oturup düşünmenin ve ruhu özgür bırakmanın zamanı geldi bence. Eline bir kağıt kalem al ve büyük harflerle yaz; B E N K İ M İ M? Zihnini sustur ve öyle cevaplamaya başla. Sonrası senin elinde… Sadece unutmaman gereken bir nokta; fiziki boyutta bir gün öleceğiz ve mutlu olmak adına kendimizi ertelediğimiz zaman çok kısa. Tut ve yakala kendini…
CAN PERİMCEK/MEDYABEY
(SPİRİTÜEL DANIŞMAN & YAŞAM KOÇU)
İnstagram; cperimcek
Twitter; @canperimcek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder