Aslında bu röportaj Behzat Uygur’la daha önce yaptığımız bir röportajdı fakat derginin herhangi bir sayısında yayınlanmadığı için bu sayısında yayınlamayı uygun gördük.
Bildiğiniz gibi kişileri sadece ünlü oldukları, topluma mâl oldukları için
dergimize konuk almıyoruz. Kişilerin belli bir donanıma sahip olması,
yardımseverlik bilincine sahip olması, toplum duyarlılığının olması bizim için
birinci önceliktir.
Behzat Uygur’u da sadece ünlü olduğu ve Yaşam ve Toplum Dergisi’ne renk olması
için konuk almadık. Kedisini yürüttüğümüz bir sosyal sorumluluk projesinde
tanıma imkanı buldum ve yaklaşımları, mütevazı tavrı dikkatimi çekti.
Yaptığımız çalışma çok kısaca, epilepsi hastalarındaki içekapanıklılık durumunu
aşmaları için tiyatroyu kullanmaktı. Çalışmada insanların aşırı içine
kapanıklığından doğan bir tıkanıklık yaşadık ve durum böyle olunca da “bir
profesyonel desteği fena olmaz” diye düşünerek Behzat Uygur’u aradık. Ona
yaşanan tıkanıklığı aktardık ve yaklaşımı “Merak etme kardeşim bir şekilde bunu
çözeriz.” şeklinde yapıcı bir yaklaşımdı.
Bu yaklaşım kimi topluma mal olmuş insanların, tepeden yaklaşımından ziyade
mütevazı ve çözüme yönelik bir yaklaşımdı.
Bununla da kalmadı, içine kapanık kişilerin sosyofobik durumlarından dolayı
oluşan kayıplarda "Hiç olmadı, sana oyuncu bulurum buradan sağlanan gelir
derneğe kalır." türünde teklifte bile bulundu. Yani çaba gösterdi, kestirip
atmadı, “aman sendecilik” yapmadı.
Şimdi sohbetimize geçelim.
Bunca işin arasında, bunca zamansızlığın arasında, kişi yüreğinde vicdani bir
kıpırtı hissetmezse sosyal sorumluluk çalışmalarına kolay kolay gönül vermez.
Seni harekete geçiren sebep nedir?
Behzat Uygur:
Bu kadar işimizin gücümüzün içinde su içiyoruz, yemek yiyoruz, bütün bunları
neden yapıyoruz? Çünkü vücudumuzun bunlara ihtiyacı var, kendimizi iyi
hissedebilmek için, sağlıklı olabilmek için bunları yapıyoruz. İşte topluma
hizmette bunun gibi bir şey, bir kere bunu yaptığın zaman iç huzurun son derece
artıyor.
Bir kere ülkem için, dünya için bir şeyler yapmış oluyorum ve bu noktada tüm bu
çalışmalarla topluma hizmet adına bir tuzum olduğumu bildiğim zaman akşam
yastığa başımı daha rahat, daha huzurla koyuyorum. Hangi sosyal sorumluluk
projesine katılırsak katılalım, ne kadar yorgun olursak olalım enteresan bir
şekilde kendinizi daha iyi hissediyorsunuz.
Aslında buna hem kendinizin hem toplumun rehabilitasyonu şeklinde de
bakabilirsiniz. Birçok kişi yaşamında oluşan zorluklarla ilgili birçok yola
başvurmaktadır. Benim tavsiyem kişilerin motive olabilmesi, rehabilite
olabilmeleri için bu tip sosyal hizmet çalışmalarına yönelmelidir.
Sana
göre hizmet, kişinin kendi için mi yoksa toplum için midir?
Behzat Uygur: Aslında temelde kendiniz için yapıyorsunuz, tabi ki yaptıklarınız toplum adına önemli fakat işin gerçeği buna ihtiyacınız olduğu için yapıyorsunuz ve o yüzden de iş yoğunluğumuzun arasında dahi hiçbir şekilde sorun olmuyor. Önemi olan da kişinin topluma hizmeti bir ihtiyaç olarak hissetmesi değil mi?
Behzat Uygur: Aslında temelde kendiniz için yapıyorsunuz, tabi ki yaptıklarınız toplum adına önemli fakat işin gerçeği buna ihtiyacınız olduğu için yapıyorsunuz ve o yüzden de iş yoğunluğumuzun arasında dahi hiçbir şekilde sorun olmuyor. Önemi olan da kişinin topluma hizmeti bir ihtiyaç olarak hissetmesi değil mi?
İş yoğunluğundan, zamansızlıktan dolayı "Topluma hizmet adına keşke daha
fazlasını yapabilseydim!" diye düşündüğün oluyor mu?
Behzat Uygur:
Bu kadar iş yoğunluğunun koşuşturmanın arasında bazen yetişemediğimde, “daha
fazla yapabilsem” diye düşündüğümde, aklıma şu örnek gelir. Schindler'in Listesi
filmini bilirsin. "Keşke daha fazla şey satsaydım da daha fazla insanı
kurtarsaydım!" diye bir hesaplaşma sahnesi vardır. Bana göre müthiş bir
sahnedir. İşte yetişemediğimiz, bir şekilde sosyal sorumluluk çalışmalarına
yeteri kadar zaman ayıramadığımızı hissettiğimiz durumlarda işte aynen böyle
hissediyorsunuz.
Yetersiz kaldığınızı hissediyorsunuz ve “Keşke daha fazlasını yapsam, keşke daha
fazla buna vakit ayırabilsem.” diye düşünüyorsunuz.
Tabi bu da insanı üzüyor ama sonuç olarak eksikliklerimiz konusunda kendimizi
sürekli olarak sorguladığımız da, eksiklerimizi günden güne kapatabiliyor,
sosyal sorumluluk anlamında günden güne biraz daha aktif hale gelebilmeye çaba
sarf ediyorsunuz.
Sonuç olarak, ben bir oyuncuyum ama biliyorum ki aslında iki sahnede birden oyun
sergiliyorum. Biri kendi tiyatromdaki sahne diğeri yaşam sahnesi ve eğer yaşam
sahnesindeki rolümü iyi oynayamazsam sonuçlarının pek iyi olamayacağını
düşünüyorum.
Katıldığın sosyal sorumluluk çalışmalarında ünlü kimliğinin suiistimal edildiği
durumlar oldu mu?
Behzat Uygur:
Üzülerek söylüyorum ama oldu. Hiç unutmam, bir firma beni aradı ve bir sosyal
sorumluluk projesinde onların yüzleri olmamı istedi ama daha sonra baktık ki
ortada toplum adına bir hizmet yok ve olan sadece firmanın reklamı. Bilirsin,
firmalar reklamlarında ünlü yüzleri reklam bedelini ödeyerek oynatırlar.
Bu firma da bedel ödemeden iyi niyeti suiistimal ederek bizim yüzümüz üzerinden
reklamlarını yapmaya çalıştı. Durumu fark eder etmez hemen temasa geçtik ve
diyalogumuzu sonlandırdık.
Bu tür durumlarda kendinde gözlemlediğin reaksiyon nedir?
Behzat Uygur:
Bu tür durumlarda tabi ki kişi bir miktar huzursuzluk ve bıkkınlık hissediyor
çünkü siz iyi niyetli yaklaşımlar gösterdikçe bu iyi niyetin sömürülmesi bazen
kendinizi enayi gibi hissetmenize neden olabiliyor.
Fakat son tahlilde kendinize dönüp baktığınızda bu negatif duyguların sizi
zehirlemesine izin vermemeniz gerektiğini ve topluma hizmetin bir vazgeçilmez
olduğunu hatırlıyorsunuz. Bu da sizin panzehriniz gibi oluyor ve kendinizi
olabildiğince resetleyip yolumuza devam ediyorsunuz.
Son olarak şunu da belirtmem gerekir; başımıza ne tür şeyler gelirse gelsin
sosyal hizmet çalışmalarından uzaklaşmamamız gerekiyor. Çünkü bu tür
suiistimalleri yapan kişiler yaptıkları bu art niyetli davranışlarından
kendileri sorumludurlar ve mutlaka bu art niyetli davranış dünya planında
cevabını bulur.
Editörün Notu:
Topluma mâl olmuş kişilerden beklentimiz, başlarına her ne gelirse gelsin,
temkinli, seçici ama önyargısızca sosyal sorumluluk çalışmalarına destek
olmaları, katılmaları, ellerinden geldiğince maksimum zamanı ayırmalarıdır.
Şunu da belirtmek gerekir: Topluma mal olmuş kişiler, “tanımından da belli
olduğu gibi” toplumdan beslenmektedirler ve kişiler toplumdan besleniyorlarsa,
beslendikleri o toplum için de bir şeyler yapma duyarlılığına sahip olmalıdırlar
diye düşünüyoruz.
Bunun dışında kalanlar, yani toplumdan beslenip, toplum sayesinde bir üne
kavuşup sonra topluma sırtını dönenler ise bize göre sadece o ünün getirdiği
rehavetin içerisinde yok olan kişilerdir.
Daha da vahimi, kendileri bile farkında olmadan bu yok oluşun parçası olmaya
devam ederler ve sonuç olarak da yok olup giderler.
Dikkat edin! Geçmişte gerçekten toplum adına bir şeyler yapmaya çalışan insanlar
görüyoruz ki halen anılmakta, halen yaşamakta, yaşatılmaktadırlar. Şimdi kim
söyleyebilir bu insanların öldüğünü, yaşamadığını?
Bu noktadan hareketle, topluma mâl olmuş dostlarımıza kişisel tavsiyelerimiz “ki
bu tavsiye aslında bizi bağlar” ama bu tavsiyeye kulak vermelerini umut
ediyoruz.
Zamansızlık olsa da sosyal sorumluk çalışmalarına katılımdan asla taviz
vermeyin, toplumun daha iyiye gitmesi için çaba sarf etmekten vazgeçmeyin çünkü
bulunduğunuz yeri o topluma borçlusunuz.
Hangimiz olursak olalım bu borcu ödemek durumundayız zira bu borç kişinin
boynunun borcudur ve ödenmediği takdirde kişinin vicdanına vereceği hesap bize
göre son derece ağır olacaktır.
Evet, sonu biraz tatsız bağladık ama zaten yaşam dediğiniz şey biraz tatlı,
biraz ekşi değil midir? İşte bu konuyu da bu tatlının ekşisi olarak kabul edin.
Kulak verirseniz, bu ekşi size de harika bir tat vermeye başlayacak. Bundan emin
olabilirsiniz!
Sağlık ve esenlikle kalın.
Alparslan Varer Ünalan
alp@yasamvetoplum.com
alp@yasamvetoplum.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder