Ayşe Sevgi Aksoy yani Sevgi Hoca Türkiye’deki ilk bayan aikido hocası. Avrupa
ve Türkiye’deki ilk Shihan (şihan) yani beşinci danı olan hoca. “Shihan: siyah
Kemerin 5 kemer üstüne deniyor ve dan olarak nitelendiriliyor.” Aynı zamanda
dojo denen aikido okulunu ilk kuran ve ilk çocuk aikidosunu başlatan kişi.
Aikidoda siyah kıyafeti giydirerek devrim yaratan, çocuklarda ilk aikido
hakamasını yani unvanını veren kişi. “Hakama: aikido yapanların giydikleri
pantolon etek tarzı siyah kıyafet.”
Gördüğünüz gibi Sevgi Hoca anlatmakla bitmez iyisi mi biz sohbetimize geçelim.
Aikidoya ilk adımınızı nasıl attınız, ne şekilde başladınız?
Sevgi Hoca:
Aikidoya 1990 senesi 7 Temmuz’unda başladım ama ondan önce size başlama
hikayemi anlatmak isterim.
Beş kişilik bir tinerci grup tarafından şiddetli bir saldırıya uğradım ve bunun
sonucu olarak burnumdan ciddi bir ameliyat geçirmek durumunda kaldım. Bu olayın
yarattığı travmadan olacak, ondan sonra bir arayış içerisine girdim.
Bu arayış içerisindeyken bir gün bir spor salonunun önünden geçiyordum. Orada,
daha sonra ne olduğunu öğrendiğim siyah pantolon etek giymiş beylerin dans
ettiklerini, vals yaptıklarını fakat düşenlerin canlarının yandığını gördüm.
Hem sertlik var, hem sevgi var, çok hızlı bir hareketlilik var ve bu manzara
enteresan bir şey geldi. Sonra oranın hocası, “Gelin, sizi misafir olarak
alayım.” dedi ve o gün bugün tam 27 sene oldu.
Aikido güce dayalı sert bir spor, bir kadın olarak bu konuyu değerlendirir
misiniz?
Sevgi Hoca:
Cinsiyet kavramı aikidoda pek yoktur. Gerekli tekniği bildikten sonra beş
yaşındaki çocuk da çok rahat bir şekilde bu sporu yapabilir çünkü her şeyiyle,
tam anlamıyla güce dayalı, kuvvete dayalı bir teknik sentezi yok.
Burada siz ne kadar hızlı, ne kadar güçlü gelirseniz gelin, aynı hız, aynı güç
size iki kat, üç katıyla geri dönüyor. Yani ne kadar ağır bir insansanız o
ağırlığınız kadar hatta onun biraz evvel bahsettiğim gibi iki katı, üç katı
oranında size bu geri dönüyor.
Bu sporu sadece çekip itmekten ibaret olduğunu zannedenler var fakat çekip
itmekten ziyade sizin hareket kavramanızı yakalıyorum. Yani ilk an dediğimiz,
atak dediğimiz şeyden bahsediyorum.
Bu noktada siz bana saldırmadığınız sürece ben bir şey yapamam. Fakat tam
saldırdığınız esnada, tam o saldırı esnasında ilk teknik sonucu belirlemektedir.
Yani, aikidonun gel çekeyim teknik yapayım şeklinde bir mantığı yoktur.
Aikido dövüş sanatları içerisinde en tehlikeli savunma sanatıdır. Aslında bir
kılıç sanatı olmakla birlikte, eklemlere yapılan teknikler nedeniyle “biraz
espriyle yaklaşacak olursak” aynı zamanda bir kemik kırma sanatıdır da
diyebiliriz.
Şunu da belirtmekte fayda var. Tabi ki kişi kapıdan girer girmez, daha ilk
antrenmanda bunlarla karşılaşmıyor. Bu bir süreçtir ve biz bu süreci katılımcı
olan insanlara yavaş yavaş tanıtıyoruz.
Aikido bildiğimiz kadarıyla felsefesi, içselliği olan bir spor, biraz bu
yönünden bahseder misiniz?
Sevgi Hoca:
Felsefesinde kendinizi tanımaya çalışıyorsunuz ve bir şeyleri başarmaya
çalışıyorsunuz. Genelde insanlar yaşamda hep başkalarını örnek alarak yaşamayı
severler.
En basiti, saygı küçük yaşlardan buyana öğretilen bir şeydir. Bize hep, “Evladım
küçük olsun, büyük olsun sayacaksın.” şeklinde empoze edildi ama kişi öncelikle
kendini saymalı diye düşünüyorum.
Sevgi de aynı şekilde aktarıldı ama ben kendimi sevmem lazım, kendimle barışık
yaşamayı öğrenmem lazım. Disiplin olarak biz başkalarını disipline etmeyi çok
severiz fakat kendimize gelince disiplin ve kurallarımız yoktur. Hayır, ilk önce
kendimizi disipline etmemiz lazım ve kendimize ait kuralların olması gerekiyor.
Sonuç olarak, tabi ki kimseyi sevmeyelim, saymayalım demiyorum fakat kişi
kendini saymazsa, kendini sevmezse başkalarına gösterdiği saygı ve sevginin
yapmacık olabileceğine vurgu yapmak istiyorum.
Aikido bunları öğretiyor ve onun için üç yaşından itibaren öğrencilerimi
alıyorum. Ben çocuklara içsel gücümüzün ne kadar kuvvetli olduğunu öğretiyorum.
Her şeyden önce disiplin ve kurallar çerçevesinde kendimizi sevmeyi, kendimize
değer vermeyi, reflekslerimize hakim olabilmeyi öğretiyorum. Bir teknikte ne
kadar hızlı şekilde hislerimizi, hareketlerimizi çalıştırabileceğimizi, kontrol
edebileceğimizi öğreniyorum.
Bunları yaşama döndürdüğümüz zaman hayat inişli, çıkışlı ve duygularımızı
kontrol altına almayı öğrenmeliyiz.
Yaşamdaki dengeyi öğreniyoruz, ayaklarımız üzerinde durma dengesini öğrenmeye
çalışıyoruz. Bir süre dengede yürümeye çalıştığımız zaman muhakkak hepimizin
dengesi bozuktur çünkü yanlış yürüyoruz. Adımlarımızı hep yanlış nedenlerle, ya
içeri basarak ya da dışarı basarak atıyoruz ama aikido sayesinde düz basmayı
öğreniyoruz, doğru yürümesini öğreniyoruz.
Sonuç olarak burada bir şekilde vücudumuzu silah olarak kullanmasını
öğretiyoruz. Gülüşünü, bakışını, mimiklerimizi silah olarak kullanmasını
öğreniyoruz. Aslına bakacak olursanız aikido tekniğinin niteliği burada
başlıyor.
Her zaman şu örneği veririm; Aikidoya ilk kez başlayan birini alırım karşıma ve
teknik sırasında “Kim geçti?” diye sorarım. Şöyle bir bakar, birisi geçti hocam
ama kadın mı erkek mi hayvan mı bilemedim anlayamadım der. Aylar sonra tekrar
karşıma alırım, “Kim geçti? diye tekrar soralım. Yine şöyle bir bakar, “Hocam
bir bayan geçti.” der. Yani yavaş yavaş yaşamı gözlemlemeye başlar. Aylar geçer
ondan sonra yine alırım karşıma, “Kim geçti? derim. “Hocam bir bayan geçti.” der
fakat bu sefer biraz daha açıklayıcı olur. Kızıl saçlı, siyah taşlı çizgili bir
tişörtü var şeklinde beni dış görünüşümle anlatmaya başlar. Yani bu sefer hayatı
daha geniş bir açıdan gözlemlemeye başlar. Yine aylar geçer tekrar karşıma
alırım, “Kim geçti?” derim. Bu sefer A’dan Z’ye ayakkabıma varana kadar beni
tarif eder hatta “Hocam hüzünlü gözleri vardı, mutsuzdu.” der veya mutluydu der.
Bu sefer hayatı analiz etmeye başlar. İşte aikido böyle bir şey.
Benim için önemli olan aykidonun felsefesi, düşüncesi ve tüm bunların
yaşamımdaki yeridir. Bunları da insanlara anlatmak ve tanıtmak isterim.
Aikido yapmak çeşitli hastalıklara sahip olan insanlar için zorluklar taşır mı?
Sevgi Hoca:
Bakın ben iki kere kanseri yaşadım iki, kere kanseri yendim ve on dokuz ameliyat
oldum. Bundan on üç sene önce el, ayak parmaklarımda sorunlar oluştu ve artrit
denen hastalığına yakalandığımı öğrendim. Bunların üstesinden de aikido ile
geldim. Ben aikido sayesinde çok şeyi yendim.
Öncelikle hayatımdaki en büyük yaşama sevincim kendime verdiğim değer. Eğer
kendime verdiğim değeri bilmeseydim bugün ne kanseri yelebilirdim ne de on dokuz
ameliyat atlatabilirdim.
Eğer bir insan bana “Başım ağrıyor, gribim, şu var, bu var.” diyorsa. “Geçmiş
olsun.” derim çünkü yaşamda evreler çok önemlidir, yaşanmışlıklar çok önemlidir.
İnsanlarımız bir yerlerine toplu iğne battığı zaman tüm duygularını oraya toplar
vaziyette. Biz kuvvetli olmasını bilmiyoruz ve duygu otokontrolünü bilmiyoruz.
Farklı acılar tatmadığımız için de en büyük acı kendimizinki gibi görürüz. Bazı
insanların yaşadıkları acılar konuda fazlaca ajitasyona kaçtığını düşünüyorum ve
bunu son derece yersiz buluyorum.
Aikidonun çocuk gelişimine etkilerini ne şekilde gözlemliyorsunuz?
Sevgi Hoca:
Şunu söylemek gerekiyor. Her şeyden önce buraya problemli çocuklarla da,
psikologların, pedagogların yönlendirdiği çocuklarla da ilgileniyoruz. Bunun
yanı sıra yarı otistik çocuklarımız da geliyor, epilepsisi olan da var.
Her şeyden önce kişiye göre, bireye göre hareket etmemiz gerektiğine inanan bir
hocayım. Kişiyi iyi bir şekilde gözlemledikten sonra aikido herkese
uyarlanabilir.
Üç yaşındaki çocuğa o çocuğun duygularına inerek aikidoyu öğretmemiz lazım. Bu
beş yaşındaki için de geçerli, yeri gelince atmış yaşındaki insanın aikidodan
beklentisine de cevap vermemiz gerekir diye düşünüyorum.
Bunun dışında özgüven için gelen var, refleksler için, konsantrasyon için, her
şeyden önce korkularından sıyrılmak için gelenler var. Yalnızlık korkusu, yürüme
korkusu, birisi bana saldırır korkusu türünde birçok korkularından dolayı gelen
insanlar var. Bizim bu korkuları anlayarak çözmemiz lazım.
Bir de şu kapıdan ilk giriş çok önemli çünkü giren kişinin hangi duyguyla buraya
gelmek isteyip, neler yapmak istediğini çözümlememiz çok önemli. Yoksa, “Gel
hadi sporu yap, sonra güle güle.” mantığıyla hareket eden bir yer değiliz.
Bugün 9 yaşında başlayıp da 19 yaşında olan öğrencim de var, 10 yaşında başlayıp
20 küsur yaşında olan öğrencim de var ya da 23 yaşında başlayıp şu an 40 yaşında
olan öğrencim de var ve hatta evlenip torun torba sahibi olmuş olan öğrencilerim
de var. Yani aikido her yaştan insana hitap eden bir savunma sanatıdır ve bizim
de bu noktada herkese kapımız açık.
Katılımcı dostlarımızı bir dost olarak görmemiz bir aile olmamız lazım.
Birbirimizi birey olarak görmemiz gerekiyor, üç yaşındaki çocuğu dahi birey
olarak görmemiz gerekiyor, onun da fikrini almamız gerektiğini bilmemiz
gerekiyor. Yani bir yaşam döngüsü olması lazım, başka türlü bu işi yapmamız
mümkün değil.
Aikido yapmak isteyen insanlara bu spora dahil olmaları için ne tür sebepler
gösterebilirsiniz?
Sevgi Hoca:
Şimdi, çok farklı sebeplerle gelen insanlar var. Bir fitness mantığıyla gelen
insanlar var, sosyalleşmeyi farklı şekilde düşünüp de gelen insanlar var,
arkadaş bulmak, çevre edinmek için gelen insanlar var, zayıflamak için gelen
insanlar da var.
Fakat bakıldığında aikidonun felsefesini anlamaktan ziyade buraya farklı
sebeplerle gelen insanlar zaten birkaç hafta içerisinde bırakıp gidiyorlar.
Kaldı ki biz buna burada pek ortam yaratmıyoruz.
İlk zamanlarda yukarıda bahsettiğim gibi farklı sebeplerle gelen insanlarla
birtakım tecrübeler yaşadım ama şimdi gelen kişinin aikido yapıp yapmak
istemediğini çok çabuk bir şekilde anlayan ve algılayan bir insanım.
Aikido her şeyden önce sabrı, sebatı ve azmi öğretiyor. Onun için herkese
sorarım, “Hangi amaçla geliyorsun, seni buraya iten sebep nedir?” diye. Eğer
kişi spor yapma anlayışında, teknik öğrenme anlayışında ise burası felsefe
ağırlıklı ve kuralları olan bir yer. Bu nedenle kişi ne istediğini buna göre
bilmeli bu şekilde buraya gelmeli.
Ben birçok sanatçıya, işadamına, birçok ünlüye de eğitim verdim ama bu işin
özünü bildikleri için onlara eğitim verdim. Bu insanlar sadece, “Kendimi korumak
istiyorum, savunmak istiyorum.” mantığıyla hareket eden insanlar değil.
Bakın, kendimizi korumak ilk önce kendimizi tanımaktan geçiyor. Bunu
yapabilecek, istekli insanların buraya gelmesi gerekiyor. Onun için katılımcı
olan kişilere biraz irdeleyerek bakmak gerektiğini düşünüyorum.
Biraz önce belirttiğim sebeplerden dolayı bana göre herkes aikido yapamaz.
Gerçekten yüreğinde aikido yapma isteği olan insanların buraya gelmesi
temennimizdir.
Sevgi hocam acemilik sürecinden biraz bahseder misiniz?
Sevgi Hoca:
Dört aylık bir acemilik sürecimiz var o süreçten sonra kişi kendini göstermeye
başlıyor çünkü dört ay sonra teknik kavramları zorlaşmaya başlıyor. Döngüler
daralmaya başlıyor buna paralel olarak da disiplin ve kurallar daha ağırlaşmaya
başlıyor.
Bu noktada kişi değişimi, dönüşümü tercih ederse, bu disiplin kişiyi değiştirip
dönüştürebiliyor ama yok, “Ben olduğum gibi kalmak istiyorum, bu kadar disipline
gelemiyorum. Benim hayatım daha basit daha kolay olsun, bu şekilde yaşamak
istiyorum.” diyorsa, yani “ben eskisi gibi kalmak” istiyorum diyorsa bu da
kişinin takdirine kalmış. Çünkü bu işi yapabilmesi için kişilerin kendiyle
yüzleşip egolarını bırakmaları gerekiyor.
Hepsinden önemlisi kişinin kendi ile barışık yaşamasını bilmesi gerekmektedir.
Biz bunlardan biraz uzağız, kurallar olduğu zaman uzaklaşıyoruz, kuralları
sevmiyoruz. Halbuki bunlar bizi disipline ederek düzeltecek olan, yarınki
yaşamımızda bugünden zemin hazırlayan unsurlardır. Biz hep emir altında yaşamaya
alışmışız ama kendi kendimize emir vermeyi bilmiyoruz.
Örneğin spor yapan kişi, değer, öz değer, sabır, sebat felsefesinden yoksulsa
işinin çok zor olduğu açık. Mesela kişi geliyor, “Hocam ben ne zaman birini
dövebilirim?” diyor. İşte o zaman benim için her şey bitmiş oluyor çünkü o kişi
aikido öğrenmek değil birilerini dövme mantığıyla, kinle geliyor. Bizim bu
noktadaki beklentimiz, “Kendimi korumak için size katılmak istiyorum ne kadar
süreçte bunu başarabilirim?” şeklinde kişilerin düşünmeleridir.
Aikido bir süreçtir ve hiç kimse bir anda bu süreci atlayarak geçeceğini
düşünmemelidir. Biraz önce bahsettiğim şekilde sabır ve sebatla bu süreci
geçmeye çalışanlar, hem zihnen hem be bedenen başarılı olacaklardır. Bu başarı
örnekleri tecrübelerimizle sabittir, kimsenin şüphesi olmasın.
Yani aikidonun temel mantığı, sabır, sebat ve azimdir ve aslına bakarsanız
hepimizin bildiği gibi bu unsurlar birçok spor dalının da temelini
oluşturmaktadır.
Bazı kişiler aikido gibi sert savunma sporlarına gitme konusunda birtakım
korkular, sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sevgi Hoca:
Şu var, mesela ben yeni gelen bir öğrenciye hiçbir zaman ilk etapta dersi
seyrettirmem. Çünkü
neden? O noktada beyaz kuşakta olanları
görüyorlar ve “Bu kadar basit mi?” diye düşünüyorlar ama karşılarında gördükleri
kişiler aikido açısından daha yeni doğmuş bebek gibiler. Sonra yarı kıdemli
olanları görüyorlar, yani daha yeni yürümeye başlamakta olanları görüyorlar. O
zaman da yine bir şeye benzemiyorlar. Sonra bir anda yüksek kemerleri birini
seyredebiliyorlar ve arada çok büyük fark var. Bu sefer de, ”Bu kadar zor mu?”
diye düşünebiliyorlar.
Fakat eğitimdeki evreleri tam anlamıyla yaşamadıkları için dışarıdan bir gözle
gözlemleyip gerçek anlamda bir analiz yapamıyorlar o zaman da yapılan çalışmayı
önyargılarına mahkum edebiliyorlar. Aikidoyu önyargılarına mahkum eden, azmi
olmayan insanlara emek harcamak da ayrıca insanı yoruyor diye düşünüyorum.
Buradan sizin sorunuza konuyu bağlayacak olursak. Antrenmanı izleyenler
sertlikleri gördükleri zaman bazen aikidoyu yapmaktan çekinebiliyorlar.
Şundan da bahsetmek gerekir ki aikidonun temel unsuru düşüştür fakat hepimizin
bildiği gibi biyolojik anlamda insanın temel unsuru yürümektir. Bu sporda
düşmeyi bilmeyen tekniklerde tam anlamıyla başarılı olamaz, hatta tam anlamıyla
demeyelim tekniklerde başarılı olamaz. Aikidoda kendinizi savunabilmemiz için
düşmeyi çok iyi bir şekilde öğrenmeniz gerekiyor.
Düşme konusunda aklıma güzel bir örnek geldi sizinle onu paylaşayım. Yedi
yaşındaki bir öğrencimizi kapı açıkken servis minibüsünde bir arkadaşı itiyor,
güya arkadaşı şaka yapıyor. Bir anda uşiro ukemi dediğimiz geriye düşüşle
tekniği ile ayaklarının üzerine düşüyor ve böylelikle belki de son derece büyük
bir sakatlıktan kendini koruyor.
Gözlemleyerek belirlediğim kişileri aikidoyu öğrenmeleri için derse misafir
olarak alırım çünkü kişi yapmadan sadece bir vitrin arkasından gözlemleyerek
aikonun ne olduğunu anlamaz. Ders sırasında evrelerini gösteririm, birinci
kademesinden, ikinci kademesine, seneler sonra ulaşabileceği üçüncü dördüncü
kademesine kadar. Bu kademeleri teker teker belirli bir disiplin içerisinde
kişiye gösterdiğimiz zaman o artık konu hakkında bir miktar bilgi sahibi olmuş
olur.
Aikidoyu doğru şekilde anlatabilmek çok önemli, sadece anlatmakla da olmaz.
Yaşamamız ve yaşarken de yaşatmamız lazım. Ancak bu şekilde kişiler biraz daha
doğru bir şekilde aikidoyu anlayabilirler.
Aikidoda birtakım silahların kullanıldığını biliyoruz kişiler hangi kademeden
sonra bu silahları kullanmaya başlayabiliyorlar?
Sevgi Hoca:
En az 8 aydan sonra silahlar, kılıçlar sopalar ile çalışmaya başlayabiliyorlar.
Jo sopası vardır, ken ve katana dediğimiz birisi ince diğeri kalın kılıçlar
vardır. Punto dediğimiz bir de bıçak vardır.
Aikidoda tekme vardır, yumruk vardır, sokak dövüşü vardır ve sokak dövüşünde de
her şey vardır. Bu nedenle yumruğu da öğrenecekler, bir boksör gibi, tekmeyi de
öğrenecekler, tekvandodaki gibi, her şeyi öğrenecekler.
Sokakta birisi saldırdığı zaman, “Pardon ben tekvando tekniklerini bilmiyorum,
boks tekniklerini bilmiyorum.” deme lüksüne kimse sahip değildir. Dövüş
tekniklerini öğrenmek zorundayız çünkü kendimizi savunmak için aynı zamanda bu
teknikleri de bilmemiz gerekiyor.
Biraz farklı bir soru olacak ama aikido da müzik kullandığınız oluyor mu?
Sevgi Hoca:
Aslında tam zamanında sorulmuş güzel bir soru çünkü bu aralar çocuklarda yeni
bir şeye başladım. Perküsyonla ritim kullanıyoruz ve aikido ile müthiş bir uyum
yakaladık. Hatta 23 Nisan’da bu konuda bir gösteri hazırladık ve sergiledik.
YouTube’da olması lazım videolarını yeni koyduk. Kadıköy Belediyesi ve Spor İl
Müdürlüğü ile organize bir şekilde çalışmıştık.
Ritim ve aikido ile tempolu bir şekilde duyularını kullanarak teknik yapmayı
öğreniyorlar, bu farklı bir çalışma. Biz bu çalışmayı 2016 Ocak ayından deri
yürütüyoruz, yaklaşık 5 ay oldu ve bundan sonra da devam etmek istiyoruz.
Aikido yapacak kişiler şu kadar kilo olmalı, şu şekilde olmalı gibi herhangi bir
fiziki kriter arıyor musunuz?
Sevgi Hoca:
Kalp rahatsızlığı olmayan herkes aikido yapabilir, bunu bir kere kesinlikle
ortaya koymak gerekiyor. Buraya kalp doktorunun izniyle gelen öğrencim de var
ama tabii ki doktorunun izniyle buraya gelebiliyor ve biz de bu noktaya dikkat
ederek ona yaklaşıyoruz.
Bakın, herkese göre aikido öğretebilme alternatiflerimiz olması lazım. Bu
disiplini yakalayabilmek için ticaretten ziyade yaşamsal bakmak gerekiyor, ben
buna inanıyorum.
Kilo konusunda da ayrıca şunu belirtmek gerekiyor. Buraya gelen kilolu kişiler
zamanla bayağı kilo verebiliyorlar ama aikido sporu sadece kişilerin kilo vermek
için gelip yapabilecekleri bir spor değil. Sohbetimize de defalarca bahsettiğim
gibi disiplin, sabır ve sebat işidir. Bu meziyetler bir kişide olmadığında,
sadece kilo verme hasretiyle bu işi yapmaları ne yazık ki bana göre mümkün
değil.
Çocuklara aikidoyu sevdirmek gerektiği açık, siz bu konuda nasıl bir yol
izliyorsunuz?
Sevgi Hoca:
Biz gayet eğlenceli bir şekilde yapıyoruz. Aikidonun özel birtakım tekniklerini
çocuklara eğlendirerek öğretiyoruz, biraz azdırarak yapıyoruz, neşelendirerek
yapıyoruz veya yarış haline getirerek yaptırıyoruz.
Bununla birlikte mesela çocuklar bu aralar imtihan döneminde oldukları için
biraz fazla disiplinimiz var fakat bu disiplin içinde dahi olsa çocuk yaştaki
bir insanın şımarmak birazcık da olsa hakkıdır diye düşünüyoruz çünkü çocukları
sıkan bir disiplinle yaklaştığımız taktirde bu sefer kaçışlar başlayabiliyor.
Yani burada disiplini muhafaza etmekle birlikte çocukları da aşırı sıkmamak
gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta onlar çocuk ve çocukluklarını yaşamaları
gerekiyor.
Biz çocuklara yol göstermekle birlikte biraz da çocukların kendi kendilerine
disipline olmayı öğrenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Mesela bir çocuk 3 yaşında
da olsa, 4 yaşında da olsa aikidoya geldiği zaman kendi ayakları üzerinde
durmasını öğretiyoruz. Kendi eşyalarını kendisinin kullanması gerektiğini
öğretiyoruz. Biz burada küçük çocuklarımıza özellikle evde gösterildiği şekilde
“İşte kıyafetlerin hazır, gel giy, işte yemeğin hazır, gel otur ye!” şeklinde
davranmıyoruz. Belli bir disiplin içerisinde bunları onların yapmasını
bekliyoruz ve bu şekilde, bu disiplin içerisinde çocuklarımızın gelişimine
katkısı sunduğumuzu düşünüyoruz. Bu noktada ailelerden gelen reaksiyonları da
gayet müspet bir şekilde gözlemliyoruz.
Bununla da kısıtlı kalmıyoruz, çocuklarımızı evde de takip ediyoruz. Bizim
burada yaptığımız çalışmaları bir sacayağına benzetiyorum. Bu sacayağı, biz,
aile ve öğretmen şeklinde olduğunu düşünüyorum. Biz bu sacayağını iyi bir
şekilde yürütürsek çocukların da gelişimine son derece müspet katkılar
sunacağımıza gayet samimi bir şekilde inanıyoruz ve bu gelişimleri de zaman
içerisinde çok net bir şekilde örnekleriyle de görüyoruz.
Sevgili Hocam röportajın sonuna geldik. Sizin son olarak aktaracaklarını varsa
alalım.
Sevgi Hoca:
Son olarak aslında şunu belirtmek isterim aikido içerisindeki öğreti çocuklara
aktarıldığında, öğretirken öğrenmeyi kolaylaştıran bir yapıya sahip.
Mesela ben size teknik öğretiyorum ama yapamıyorsunuz, bu sefer kendimde hata
aramak zorundayım. “Ben nerede hata yapıyorum da size öğretemiyorum.” şeklinde,
iyice düşünmem gerekiyor. Bunu yaparak, kendi yanlışımı düzelterek size doğru
şekilde öğretmeye başlıyorum ve böylelikle kendi hatalarımı da öğrenmiş
oluyorum. Yani bir şekilde kendimi farklı bir açıdan tanımış oluyorum.
Bu ve buna benzer bir felsefik öğreti içerisinde bulunan çocukların okulda da
başarılı olduklarını gördük. Mesela, parmak kaldıramayan bir çocuk, burada
gerekli eğitimi aldıktan sonra benim yerime hocalık yapar. Kendisini ifade
edebilme, otokontrol, disiplin çocukta çok önemlidir, tabi aslında bu her
bireyde çok önemli, özellikle anne ve babalarda.
Kişiler tanınmış hale gelip, topluluklara hitap edebilirler ama kendi ile baş
başa kaldığı zaman bütün korkuları, bütün fobileri ortaya çıkar, yüzleşmeler
ortaya çıkar. Bunları gözlemlediğimiz bireylerde de nasıl sağlam
durabileceklerini onlara öğretmeye çalışırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder