Yöresel dernekleri futbol takımlarına benzettiğim için görüşmelerde biraz
temkinliyimdir ve iyi bir dostumun referansı olmadan sıcak bakmam. Hemşehrim
dahi olsa! Bu nedenle Sevdiğim bir dostumun tavsiyesi üzerine Üsküdar Rizeliler
Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Mustafa Dereci’yi ziyarete gittik. Giderken
“Bak Seviye bu adam standart yöresel dernek başkanı yaklaşımı ile yani
hemşehrilerim gelsin cebim dolsun anlayışıyla yaklaştığının farkına varırsam bu
kadar yolu bana teptirdiğin için boğazda bir yemek ısmarlarsın ona göre!” dedim.
Arkadaşımın yaklaşımı netti "Sen bir konuşmaya başla bana hak vereceksin. Sonra
yemeği sen ısmarlarsın!"
Kafamızda bu sorularla başladığımız sohbetimizde her zaman olduğu gibi ilk
sorumuz; Dernek kurma sürecinde neyin boşluğunu hissederek böyle bir dernek
kurma kararı aldınız? oldu.
Mustafa Dereci: Ben
bir siyasi geçmişten gelmekteyim ve aktif siyaseti bıraktıktan sonra haliyle
kişi bir boşluğa düşüyor. Bu çerçevede yeni bir çalışma
arayışı içinde iken Üsküdar’da böyle bir Derneğin eksikliğini evvelden beri
hissediyordum ve dolayısıyla ben de bunu
dostlarımla hayata geçirme kararı aldım.
Birkaç kişi bir araya gelerek standart yöresel dernekçilik anlayışının dışında,
bu toprağın daha fazla insanını kucaklayan
bir dernek kurduk diye
düşünüyorum. Tabi bu yapı içerisinde Karadeniz’in, Rize’nin de bölgesel, yöresel
değerlerini de aktarmak bizim amaçlarımızdandı.
Aktif siyasetten geliyorsunuz, bu nedenle kurduğunuz derneğin de bu siyasi
kollara hizmet edeceği düşüncesiyle insanların size yaklaşacakları ya da uzak
kalacakları düşüncesi sizde belirmedi mi?
Mustafa Dereci: Her
insanın bir siyasi görüşü vardır ve evet Üsküdar’da bulunan Rizelilerin
çoğunluğu belirli bir siyasi partidendir bu açık. Zaten Üsküdar deyince akla
gelen parti belli ve kişiler de buna paralel olarak Üsküdar'daki STK’ların da o
partiden olduğu şeklinde bir görüş hâkim. Fakat biz derneği kurar kurmaz
özellikle Üsküdar’da yaşayan diğer partilere mensup kimseleri bulduk ve onları
yönetime dahil etmeye çaba sarf ettik, bunda da başarılı olduğumuza inanıyorum.
Amacımız Üsküdar Rizelileri olarak kurduğumuz bu çatıda her türlü görüşün, her
türlü fikrin tartışmaya açık olmasıydı.
Verdiği cevap bizdeki temkini biraz daha arttırmıştı, zira tecrübelerimiz aktif
siyasetten gelen kişilerin genelde siyasi görüşlerini bir şekilde yaptığı
çalışmaya yansıttığını göstermişti. Fakat “Gönül Köprüsü Projesi” bünyesinde
güney doğuya gittiklerinden bahsetmeye başladığında artık temkini kenara koyduk.
Çünkü bu çalışma bünyesinde Van, Bitlis, Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin,
Urfa’yı ziyarete gitmişler ve şimdilerde de Adıyaman ziyareti düşünüyorlar.”
Anlaşılan karşımızdaki insan, sadece, hemşericilik yapmaktan ziyade vatan
toprağında bir gönül köprüsü oluşturmaya çalışıyordu ve daha sora
anlattıklarından bunun olabildiğini açıklıkla gördük.
Siirt’te polis evinde yapılan gecede katılım gayet güzeldi hatta sabahına
“Rizeli kardeşlerimiz Siirt’e hoş geldiniz” diye sokaklara pankart astıklarını
gördüm. Siirt’in belediye başkanı BDP’lidir fakat onu da aldık Siirt’in
meydanında horon ettik kemençeyi, tulumu çala çala hep birlikte gezdik.
Siirt’ten Mardin’e geçtik orada güzel bir otelde bölgenin STK’larının
katılımıyla bir sıra gecesi ile bizi karşıladılar. Ardından Urfa’da da aynı
şekilde bir sıra gecesi yaparak bizi karşıladılar. Fakat bu ziyaretlerde tabi
bizim Rizeli olduğumuz belli oluyordu, elimizde kemençemiz, tulumumuz öyle
geziyorduk. Sokaklarında kemençe, tulum sesleri çınlayarak gezdik tüm bölgeleri.
Bunu “biz Rizeliyiz alın işte” demek için değil, “biz sizden ayrı değiliz”
mesajını verebilmekti amacımız ve sanırım oldukça başarılı da olundu.
Bakın, size bu gezilerimin birinde hiç unutmadığım bir anımı aktarayım. Bir
gezim sırasında ceketimin düğmesi kopmuştu, hiç unutmam bir Pazar günüydü
camekânlı bir yer gördüm ve belki ceketin düğmesini tamir ettiririm diye
düşünerek içeri girdim. Beni 23, 24 yaşlarında genç biri karşıladı, içeride
birkaç makine ve makinelerin başında 11,12 yaşlarında çocuklar vardı. Beni
karşılayan kişiye “Şu ceketin düğmesini diker misin?” diye sordum. "Tabi abi ne
demek!" Dedi ve kendisine gelmiş olan çayı da bana ikram etti.
Sonra benim ceketi 12 yaşlarında bir çocuğa uzattı “Şunu dik!” dedi. Çocuğu bu
iş için çok ufak görmüştüm, “Dikebilir misin delikanlı?” diyerek espriyle
takıldım. Kendi şivesiyle “Dikerim tabi abi.” dedi. Baktım iğneyi düğmenin
deliğinden geçirmeye zorlanıyor, biraz izledim, daha sonra “Evladım dikebilecek
misin? daha iğneyi delikten geçiremiyorsun” dedim. Çocuk; “Abi bu düğme demir o
nedenle ipliği dört kat yaptım.” deyince biraz kızardım ve çocuk devam etti.
“Abi daha sonra bir sorun olur beni kötü anarsın, ben onun vebaline giremem,
elimden geldiğince iyi yapayım da?”
Ne garip bunu bana 11 yaşındaki bir çocuk söylemişti. Güneydoğuda bu var ve bu
yaklaşımı birçok yerde gözlemledim.
Diyarbakır’da yaşadığım dikkatimi çeken bir olay daha var onu da anlatayım.
Diyarbakır’da bizi bir iş adamı karşıladı. Bizi duymuş “İlla kahvaltı
yapacaksınız öyle gideceksiniz.” dedi "Davete icabet etmemek ayıp olur." dedik
ve beraberce kafeterya gibi, kahvaltı yapılan bir yere girdik. İçeri girince
tabi bizim misafir olduğumuz her halimizden belli. Yahu, sonuçta orada parasıyla
kahvaltı yapan müşteri, hepsi ayağa kalktı çıktı. Çok şaşırdım, böylesine saygı
olur! İstanbul’da adamın evine misafir gidiyorsun yeri geliyor adam yerinden
kalkmıyor. Yani Anadolu buradan gözüktüğü gibi değil, oraya gitmek lazım.
Bu insanların ne yaşadıklarını, nasıl yaşadıklarını biraz olsun anlamak lazım
çünkü son tahlilde öyle yada böyle bu Bayrağı tanıyan bu Toprakları tanıyan ve
kendini Türk olarak tanımlayan her kişi bizim insanımızdır ve onların sıkıntısı
bizim sıkıntımızdır.
Peki, bu kaynaşmanın sonunda bir geri dönüş oldu mu?
Mustafa Dereci: Tabi,
mesela Vanlılar Rize’ye geldiler, ki zaten ziyaretlere davet ediyoruz, tabi ki
her gittiğimiz yerden insanlar gelemiyor. Artık bütçeleri oranında, bulundukları
ilin belediyesinin sağladığı imkanlar çerçevesinde gelebildikleri kadar
geliyorlar.
Tabi bu gelip gitmeler sonucunda farklı yaşam şekilleri olan insanlarımız
birbirlerini tanıyarak varsa önyargılarından kurtuluyor ve yakınlaşıyorlar.
Son zamanlarda yaptığınız çalışmalardan kısaca bahseder misiniz?
Mustafa Dereci: “Çok
Yürek Tek Bilek Projesi” bünyesinde diğer STK’lar ile toplanarak haftada bir
kahvaltı yapıyoruz. En son Diyarbakırlılar Derneği ile kahvaltımız vardı, fakat
biz şöyle bir uygulama yapıyoruz. Örneğin; Sivaslılar Derneği ile yaptığımız
kahvaltıya önceki bir araya geldiğimiz derneklerin başkanlarını da davet
ediyoruz. Böylelikle bir birliktelik oluşuyor ve beraberce Üsküdar’ın sorunları,
onların sorunlarını, sohbeti, muhabbeti paylaşıyoruz.
Dernek içerisinde tabiatıyla kemençe, tulum, folklor kursları var fakat bunun
yanı sıra bu kış yapmaya başladıkları kişisel gelişim çalışması da var.
Mustafa Dereci kişisel gelişim konusu üzerinde özellikle duruyor ve her sene
için devamını getireceklerini özellikle belirtiyor. Böylelikle sadece bir
Rizeli, Üsküdarlı değil insan yetiştirmiş oluyorlar. Aslında bunla da
kalmıyorlar, onların istekleri kişisel gelişim çalışmasının Dernek çatısı
altında değil, bir kültür merkezinde her türlü yöreden insanımızın katımıyla
yapılmasını istiyorlar.
Yöresel derneklerimizde yıllardır dile getirdiğimiz bu kişisel gelişim
çalışmalarını her derneğimizde özellikle görmek istiyoruz çünkü kişisel gelişim
demek toplumsal gelişim demektir.
Biz Mustafa Dereci'yi tanımaktan memnun olduk ve umarız bu yazıyı okuyan,
özellikle yöresel derneklerde faaliyet gösteren kişilerin de bir şeyler
çıkarmalarını umuyoruz.
Alparslan VARER ÜNALAN
alparslan@alparslanvarer.com
alparslan@alparslanvarer.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder